Anayasa Mahkemesi, YÖK'ü ilgilendiren düzenlemeyi iptal etmedi

Geliştirme ödeneği kesilmeyecek olan izinler hangileri Geliştirme ödeneği kesilmeyecek olan izinler hangileri

Anayasa Mahkemes, 7100 sayılı yasada yer alan düzenleme ile doktor öğretim üyesi ve doçent kadrosuna yapılacak atamalarda yükseköğretim kuramlarına Kanun'da belirtilen koşulların yanında ek koşullar belirleme yetkisi verilmesi Anayasaya aykırı bulmadı. 

Mahkemenin esasa ilişkin değerlendirmesi aşağıda yer almaktadır.

Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nm 130. maddesi yönünden incelenmiştir.

Anayasa’nın ‘'Yükseköğretim kurumlan” başlıklı 130. maddesinin dokuzuncu fıkrasında “Yükseköğretim kurumîarımn kuruluş ve organları ile işleyişleri ve bunların seçimleri, görev, yetki ve sorumlulukları üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve denetim hakkım kullanma usulleri, öğretim elemanlarının görevleri, unvanları, atama, yükselme ve emeklilikleri, öğretim elemanı yetiştirme, üniversitelerin ve öğretim elemanlarının kamu kuruluşları ve diğer kurumlar ile ilişkileri, öğretim düzeyleri ve süreleri ... kanunla düzenlenir” hükmü yer almaktadır. Buna göre Öğretim elemanlarının atamalarının kanunla yapılması gerekir. Ancak Anayasa Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kurallar keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olmalıdır.

Esasen kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nm 2. maddesinde güvenceye alman hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 130. maddesinde yer verilen kanunilik ölçütü, Anayasa’nm 2. maddesinde güvenceye alman hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.

2547 sayılı Kanun’un 23. ve 24. maddeleri incelendiğinde doktor öğretim Üyeliğine atanabilmek için doktora ile tıpta, diş hekimliğinde, eczacılıkta ve veteriner hekimlikte uzmanlık unvanının veya belli sanat dallarının birinde yeterliğin kazanılmış olması; doçentlik başvurusu için ise doktor öğretim üyeliğine atanmak için öngörülen şartın yanı sıra yabancı dil şartı ile özgün bilimsel yaym ve çalışmalar yapılmış olması gerektiği anlaşılmaktadır.

Dava konusu kuralların da yer aldığı, 23, maddenin (c) ve 24. maddenin (d) fıkraları uyarınca doktor öğretim üyeliği ve doçentlik kadrosuna yapılacak atamalarda yükseköğretim kurumlarına Kanun’un ilgili maddelerinde aranan şartların yanı sıra ek koşullar belirleme imkânı tanınmıştır.

Kanun’un genel gerekçesinde akademik yükseltilmelerde daha şeffaf ve sorunları giderici, merkeziyetçilikten daha uzak bir YÖK yönetimi ile üniversiteleri karar alma süreçlerinde daha öne çıkaran, onların kendi markalarını oluşturmasına ve sistemde çeşitliliğe imkân tanıyan düzenlemelerin öngörüldüğü ifade edilmiştir.

Kanun’un doçentlik kadrosuna atanmayı düzenleyen ve dava konusu “...ek koşullar belirleyebilirler. ” ibaresinin yer aldığı 24. maddesinin gerekçesinde ise özetle yapılan değişiklikle yükseköğretim kurumlarmın kendi kuramlarındaki akademik yükseltme ve atamalarda misyonları, gelişmişlik düzeyleri ve stratejileri kapsamında Kanun'da belirlenen asgari koşulların üzerinde kriterler koyabileceği, bu suretle kendi marka değerlerini oluşturabileceği, aynı zamanda doçentlik süreçlerinin daha da hızlanarak muhtemel mağduriyetlerin engelleneceği ifade edilmiş ve böylece yükseköğretim kuramlarının daha rekabetçi ve özerk bir yapıya dönüşümü sürecine katkı sağlanmasının hedeflendiği belirtilmiştir.

Üniversiteler, Anayasa’nm 130. maddesinde bilimsel çalışmaların yapıldığı ve bilimin öğretildiği kurumlar olarak nitelendirilmiş ve bilimsel özerkliğe sahip kılınmıştır. Anılan gerekçeler gözetildiğinde dava konusu kurallarla üniversitelerin Anayasa’nm kendilerine yüklediği görevleri kendi koşul, plan ve hedefleri çerçevesinde daha etkin ve özgün bir şekilde yerine getirebilmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır.

Bilimsel ve akademik çalışmaların dinamik yapısı ile her yükseköğretim kurumunun kendi ihtiyaç ve şartları gözönüne alındığında akademik kadrolara yapılacak atamalarda yeni şartlar belirleme gereği duyulabilir. Böyle bir gereksinimin var olup olmadığı hususu ise yükseköğretim kuramlarının takdirinde olup bu kuramların ek koşul belirleme yetkisini kullanma zorunluluğu bulunmamaktadır.

Kanun’un doktor öğretim üyeliğine atanmaya ilişkin 23. maddesinin dava konusu ibarenin yer aldığı (c) fıkrası ile doçent kadrosuna başvuruyu ve atanmayı düzenleyen 24. maddesinin dava konusu diğer ibarenin yer aldığı (d) fıkrasında yükseköğretim kuramlarına Kanun’da belirtilen asgari koşulların yanı sıra ek koşullar belirleyebilme yetkisi tanınmakla birlikte bu yetkinin kullanımında hangi ölçütlerin esas alınacağı da gösterilmiştir. Söz konusu fıkralara göre ek koşullar münhasıran bilimsel kaliteyi artırmak amacıyla bilim veya sanat disiplinleri arastndaki farklılıklar gözönünde bulundurularak belirlenmeli ve objektif ve denetlenebilir nitelikte olmalıdır. Aynca yükseköğretim kuramlarının belirlediği ek koşullar YÖK’ün onayına tabidir.

Öte yandan yükseköğretim kuramlarınca ek koşulların belirlenmesinde Kanun’da gösterilen ölçütlere uygun hareket edilip edilmediği ve dolayısıyla yükseköğretim kuramlarına tanınan yetkinin keyfî olarak kullanılıp kullanılmadığı hususu da yargı denetimine tabidir.

Bu durumda doktor öğretim üyesi ve doçent kadrolarına yapılacak atamalarda yükseköğretim kuramlarına tanınan ek koşullar belirleyebilme yetkisine ilişkin kuralların belirli ve öngörülebilir nitelikte olduğu ve dolayısıyla Anayasa’nın 130. maddesinin dokuzuncu fıkrasında düzenlenen kanunilik ölçütüne aykırı olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Açıklanan nedenlerle kurallar Anayasa’nın 130. maddesine aykırı değildir. İptal taleplerinin reddi gerekir.

Kuralların Anayasa’nm 2. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nm 130. maddesi yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nm 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

Kararın tamamını okumak için tıklayınız

Editör: TE Bilisim