Özel hayatta işlenen suç nedeniyle memura disiplin cezası verilmesi 

Davacının aday memur olarak görev yaptığı dönemde evli olduğunu bildiği kişiyle ilişki yaşaması şeklindeki isnadın davacının mahremiyet alanına dahil, özel hayatının sınırları içinde kalan eylemlere ilişkin olduğu açıktır. Mesleki yaşamı ile bağlantısı olabilecek bazı özel hayat unsurları açısından, mesleki ve etik kurallara aykırı davranışların kamu görevlileri ve dolayısıyla gerçekleştirilen kamu hizmetinin saygınlığı üzerinde etkisi olabileceği kabul edilse dahi, dava konusu işleme gerekçe olarak gösterilen eylemlerin davacının mesleki faaliyetlerine yönelik bir etkisinden de söz etmek mümkün değildir.

DANIŞTAY İdari Dava Daireleri Kurulu

Esas No: 2018/2236 Karar No:2019/3666 Temyiz Eden (Davacı): .

Vekili : Av. .

Karşı Taraf (Davalı) : Yargıtay Başkanlığı

Vekili : Av. .

Yargılama Süreci:

Dava Konusu İstem: Yargıtay Başkanlığı bünyesinde zabıt katibi (aday memur) olarak görev yapan davacının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 56. maddesi uyarınca memuriyetle ilişkisinin kesilmesine ilişkin Yargıtay Kurulu'nun 15/03/2013 tarih ve 92 sayılı işleminin iptali ile yoksun kaldığı parasal hakların yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Israr Kararının Özeti: Ankara 13. İdare Mahkemesi'nin 11/05/2018 tarih ve E:2018/961, K:2018/1002 sayılı kararıyla; aynı fiil nedeniyle davacının kınama cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Yargıtay Yönetim Kurulunun 15/03/2013 tarih ve 92 sayılı kararının iptali istemiyle açılan davada, Ankara 13. İdare Mahkemesi'nin 13/03/2015 tarih ve E:2014/1474, K:2015/451 sayılı kararıyla davanın reddine karar verildiği, söz konusu kararın da, Ankara Bölge İdare Mahkemesi'nin 26/11/2015 tarih ve E:2015/2486, K:2015/3371 sayılı kararıyla onandığı gerekçesi eklenmek suretiyle davanın reddi yolundaki ilk kararda ısrar edilmiştir.

Disiplin kurullarında sendika temsilcisi olmadan alınan kararlar geçerli mi? Disiplin kurullarında sendika temsilcisi olmadan alınan kararlar geçerli mi?

Karşı Tarafın Savunması: Davalı idare tarafından, İdare Mahkemesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Kasım Kirazlı'nın Düşüncesi: Temyiz isteminin kabulü ile Ankara 13. İdare Mahkemesi ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

İnceleme ve Gerekçe:

Maddi Olay:

Davacı, 26/01/2012 tarihinde aday memur olarak açıktan atanma suretiyle Yargıtay Başkanlığında zabıt katibi olarak göreve başlamıştır.

Z.K. ile evli olan Bayan H.K., davacı hakkında suç duyurusunda bulunmuştur.H.K. şikayet dilekçesinde; davacının kendisini evindeki sabit hatlı telefondan arayarak eşi Z.K. ile gönül ilişkisi yaşadığını, eşinden ayrılması gerektiğini söylediğini, bunun yanı sıra sosyal medya hesabından tarafına yönelik birtakım hakaret içeren paylaşımlarda bulunduğunu, bu nedenle kişilik haklarının saldırıya uğradığını belirtmiştir.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonucunda, davacı hakkında, kişilerin huzur ve sükünunu bozma ve hakaret suçlarını işlediği iddiasıyla iddianame düzenlenmiştir.

Ankara 18. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 03/12/2013 tarih ve E:2013/621, K:2013/384 sayılı kararıyla, davacının kişilerin huzur ve sükünunu bozma suçundan 3 ay hapis, sesli, yazılı veya görüntülü bir ileti ile hakaret suçundan 2.240,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ve bu karar, itiraz edilmeksizin 17/12/2013 tarihinde kesinleşmiştir.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Yargıtay Genel Sekreterliğine hitaben yazdığı 07/12/2012 tarihli yazıda, davacı hakkında kamu davası açıldığı bildirilmiş ve iddianamenin bir örneği yazı ekinde sunulmuştur.

Yargıtay Yönetim Kurulunu 27/12/2012 tarihli kararı ile iddianameye konu eylem nedeniyle davacı hakkında disiplin soruşturması açılmasına karar verilmiş ve Yargıtay Birinci Başkanlığı tetkik hakimlerinden bir kişi soruşturmayı yürütmekle görevlendirilmiştir.

Söz konusu soruşturma sonucunda düzenlenen 06/03/2013 tarihli soruşturma raporunda; davacının evli olduğunu bildiği Z.K. isimli şahısla ilişkisinin devam ettiğini söylemesi karşısında, memuriyet hizmeti dışında devlet memurunun itibarını sarsıcı davranışta bulunduğu, hatta bu davranış tarzında ısrarcı olarak aynı eylemlerine devam ettiği, herhangi bir nedamet belirtisinin bulunmadığı belirtilerek, davacının disiplin yönünden kınama cezası ile cezalandırılması, aday memur statüsünde bulunduğu da dikkate alınarak idari yönden görevine son verilmesi teklif edilmiştir.

Bu teklif doğrultusunda, Yargıtay Yönetim Kurulunun 15703/2013 tarih ve 92 sayılı kararıyla, 657 sayılı Devlet memurları Kanunu'nun 125. maddesinin 1. fıkrasının (B) bendinin (d) alt bendi uyarınca "hizmet dışında devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak "fiilinin sübuta erdiği gerekçesiyle, davacının kınama cezasıyla cezalandırılmasına ve aday memur statüsünde olduğu da değerlendirilerek aynı Kanun'un 56. Maddesi uyarınca memuriyetle ilişkisinin kesilmesine karar verilmiştir.

Davacı, 05/04/2013 tarihli dilekçesiyle bu karara itiraz ederek, kararın kaldırılmasına ya da değiştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun 20/0672013 tarih ve 18 sayılı kararıyla, söz konusu itirazın reddine karar verilmiştir.

Davacı kınama cezasıyla cezalandırılmasına ve memuriyetle ilişkisinin kesilmesine ilişkin Yargıtay Yönetim Kurulunun 15/03/2013 tarih ve 92 sayılı işleminin iptali istemiyle İdare Mahkemesinde dava açmıştır.

Ankara 13. İdare Mahkemesi'nin 12/06/2013 tarih ve E:2013/894, K:2013/902 sayılı kararıyla, Yargıtay Yönetim Kurulunun 15/03/2013 tarih ve 92 sayılı kararının; davacının kınama cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin kısmına karşı ayrı, davacının memuriyetle ilişkisinin kesilmesine ilişkin kısmına karşı dava açılması gerektiği gerekçesiyle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi uyarınca, dava dilekçesinin reddine karar verilmiştir.

Bunun üzerine, davacının memuriyetle ilişkisinin kesilmesine ilişkin Yargıtay Yönetim Kurulu'nun 15/03/2013 tarih ve 92 sayılı işleminin iptali ile yoksun kaldığı parasal hakların yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle temyizen incelenen dava açılmıştır.

İlgili Mevzuat:

Anayasa'nın "Kanun önünde eşitlik "başlıklı 10. maddesinde; "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir."hükmüne yer verilmiş, Devlet organları ve idare makamlarının bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda oldukları vurgulanmış, "Özel hayatın gizliliği ve korunması "başlıklı bölümündeki 20/1. Maddesinde, "Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz." düzenlenmesine, 90/5. Maddesinde ise; "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.

Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." düzenlemesi yer almıştır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Özel Hayatın ve Aile Hayatının Korunması" başlıklı 8. maddesinde, herkesin özel ve aile yaşamına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu, bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesinin, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabileceği kurala bağlanmış; Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi'nin "Mahremiyet Hakkı" başlıklı 17. Maddesinde de, hiç kimsenin özel ve aile yaşamına, konutuna veya haberleşmesine keyfi veya hukuka aykırı olarak müdahale edilemeyeceği; onuru veya itibarının hukuka aykırı saldırılara maruz bırakılamayacağı, herkesin bu tür saldırılara veya müdahalelere karşı hukuk tarafından korunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 56. maddesinde; "Adaylık süresi içinde temel ve hazırlayıcı eğitim ve staj devrelerinin her birinde başarısız olanlarla adaylık süresi içinde hal ve hareketlerinde memuriyetle bağdaşmayacak durumları, göreve devamsızlıkları tespit edilenlerin sicil amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişkileri kesilir. İlişkileri kesilenler ilgili kurumlarca derhal Devlet Personel Başkanlığına bildirilir." hükmüne yer verilmiştir.

Hukuki Değerlendirme:

Uyuşmazlıkta, davacıya evli olduğunu bildiği kişiyle ilişki yaşaması şeklinde isnat edilen fiil nedeniyle "Devlet memurluğu ile ilişiğinin kesilmesine "yönelik işlem tesis edilmesi karşısında, söz konusu fiilin, Kanunda zikredilen "hal ve hareketlerinde memuriyetle bağdaşmayacak durum" olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği ile Anayasa'nın 20/1. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesi uyarınca "özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı" kapsamında bulunup bulunmadığı konusunun irdelenmesi gerekmektedir.

Disiplin kurallarının temel olarak idarenin iç düzeninin korunması fonksiyonunu üstlendiği göz önüne alındığında, kamu görevlilerinin hizmet dışındaki fiillerinin memur disiplin hukukunun alanına girmesi için bu düzeni bozan, kamu hizmetinin iyi ve düzenli şekilde sunulmasını somut ve olumsuz şekilde etkileyen bir yönünün bulunması gerekmektedir.

Konuya ilişkin olarak Anayasa Mahkemesinin 21/01/2015 tarih ve Başvuru No:2013/9660 sayılı kararında; ".Somut başvuru açısından, başvurucunun devlet memurluğundan mesleki nedenlerle yürütülen bir disiplin soruşturması neticesinde çıkarılmamış olduğu açıktır. Disiplin soruşturması sürecinden, devlet memurluğundan çıkarma kararından ve derece mahkemesi kararlarından anlaşılacağı üzere, başvuruya konu süreçte özellikle başvurucunun özel hayatı kapsamındaki davranışları belirleyici olmuştur. Bu şartlar altında, özel yaşamına ait unsurlar gerekçe gösterilerek verilen devlet memurluğundan çıkarma kararının, başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkına bir müdahale olduğu açıktır. Başvurucu, devlet memurluğundan çıkarma cezası ile sonuçlanan disiplin soruşturması sürecinde, mesleki hayatını değil özel hayatını ilgilendiren iddialara yanıt vermek zorunda kalmıştır. Bu kapsamda başvurucuya yöneltilen iddiaların görevinin ifasıyla değil, daha çok mahremiyet alanıda gerçekleşen özel eylemleri ile ilgili olduğu görülmektedir. Dolayısıyla ihtilaf konusu soruşturmanın kapsamı mesleki hayatın sınırlarını aşmaktadır." değerlendirilmesi yapılmış, benzer bir kararında ". Özel hayat, öncelikle bireylerin kendi bireyselliklerini geliştirebilecekleri ve diğer kişilerle en mahrem ilişkilere girebilecekleri kavramsal ve fiziksel bir alana işaret etmektedir.

Bu mahremiyet alanı, Devletin müdahale edemeyeceği veya meşru amaçlarla asgari düzeyde müdahale edebileceği özel bir alanı kapsamaktadır. Bireyin mahremiyet hakkının mekanı, kural olarak özel alandır. Ancak özel yaşamın korunması hakkı bazı durumlarda kamusal alana da genişleyebilir. Zira meşru beklenti kavramı, bireylerin mahremiyetlerinin kamusal alanda da bazı koşullar altında korunmasını mümkün kılmaktadır.(B.No:2013/1614, 03/04/2014)" denilmiştir.

Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları incelendiğinde de; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesindeki "özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı" konusunda verilmiş ve bu davayı ilgilendiren pek çok kararın olduğu görülmektedir. Bu kararlardan biri olan Özpınar-Türkiye Kararında (Başvuru No:20999/04-Karar Tarihi: 19/10/2010) bir yargıcın özel hayatında arkadaşlık ettiği kişiler ve giyim tarzı, aşırı makyaj yapması gibi iddialar ön plana çıkarılarak meslekten çıkarılması, anılan hakkın ihlali olarak değerlendirilmiş, anılan yargıçla ilgili iddiaların bu kişinin mesleğini icrasına etkisinin somut olarak ortaya konulamadığı hususu vurgulanmıştır.

Davacının aday memur olarak görev yaptığı dönemde evli olduğunu bildiği kişiyle ilişki yaşaması şeklindeki isnadın davacının mahremiyet alanına dahil, özel hayatının sınırları içinde kalan eylemlere ilişkin olduğu açıktır. Mesleki yaşamı ile bağlantısı olabilecek bazı özel hayat unsurları açısından, mesleki ve etik kurallara aykırı davranışların kamu görevlileri ve dolayısıyla gerçekleştirilen kamu hizmetinin saygınlığı üzerinde etkisi olabileceği kabul edilse dahi, dava konusu işleme gerekçe olarak gösterilen eylemlerin davacının mesleki faaliyetlerine yönelik bir etkisinden de söz etmek mümkün değildir.

Nitekim dava konusu Yargıtay Yönetim Kurulunun 15/03/2013 tarih ve 92 sayılı kararının, davacının kınama cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin kısmına yönelik olarak Anayasa Mahkemesinin 18/07/2019 tarih, Başvuru No:2016/7091 sayılı kararında; ". başvurucunun evli olduğunu bildiği kişiyle ilişkisini iş ortamına yansıtarak alenileştirdiği ve özel hayatına ilişkin konuları meslek hayatına olumsuz şekilde yansıttığı, diğer bir ifade ile kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesine engel olduğu yönünde herhangi bir tespit bulunmamaktadır. Bu hususun aksini gösterir bir bilgi idari veya yargısal sürece de yansımamıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesince farklı yönde değerlendirme yapılmasını gerektiren bir durum söz konusu değildir. Bu durumda başvurucunun evli bir kişiyle ilişki yaşaması şeklindeki özel hayatına dair eylemlerinin disiplin soruşturması sonucu kınama cezası ile cezalandırılmasının ve memuriyetten çıkarılmasının temelini oluşturduğu, başka bir deyişle başvurucunun kınama cezası ile cezalandırılmasında özel hayatı kapsamındaki davranışlarının belirleyici olduğu görülmektedir. Böyle bir müdahale olduğunda derece mahkemelerinin gerekçelerinin bireyin özel hayatına müdahaleyi haklı kılacak yeterlilikte olması zaruridir. Oysa Mahkemece söz konusu eylem ve davranışların başvurucunun mesleki hayatı -aday memur olarak görev yaptığı kurum- üzerindeki olumsuz etkileri ve riskleri ikna edici gerekçelerle açıklanmamıştır. Dolayısıyla inceleme konusu soruşturma ve yargılama kapsamında başvurucunun eylemlerinin mesleğine bir etkisinin bulunduğunun ortaya konulamadığı değerlendirilmektedir." denilerek, davacının Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Ankara 13. İdare Mahkemesi'nin temyize konu 11/05/2018 tarih veE:2018/961, K:2018/1002 sayılı kararının bozulmasına,

3.Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Ankara 13. İdare Mahkemesi'ne gönderilmesine,

4.Bu kararın tebliğ tarihi izleyen günden itibaren 15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11/09/2019 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; Ankara 13. İdare Mahkemesince verilen 11/05/2018 tarih ve E:2018/961, K:2018/1002 sayılı ısrar kararının, usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davacının temyiz isteminin reddi ve temyize konu kararın onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.

Editör: TE Bilisim