Ceza Soruşturması Disiplin Soruşturması İlişkisi Danıştay Kararları
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Cezai kovuşturma ile disiplin kovuşturmasının bir arada yürütülmesi” başlıklı 131. maddesinin 1 ve 2. fıkralarına göre;
“Aynı olaydan dolayı memur hakkında ceza mahkemesinde kovuşturmaya başlanmış olması, disiplin kovuşturmasını geciktiremez.
Memurun ceza kanununa göre mahkum olması veya olmaması halleri, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olamaz”.
Yukarıda yer verilen hükümlerden; memur hakkında ceza mahkemesinde yürütülen kovuşturmanın, disiplin kovuşturması yapılmasını engellemeyeceği ve geciktiremeyeceği, iki prosedürün birbirinden bağımsız ve ayrı şekilde yürütüleceği, ceza mahkemesinden verilen kararların disiplin cezasının verilmesinde bağlayıcı olmayacağı anlaşılmaktadır.
Konuya ilişkin çeşitli tarihlerde verilen Danıştay Kararlarının örnek olması açısından yazımız ekinde yayımlıyoruz.
Danıştay 12. Dairesi, T. 16.05.2013, E. 2010/1494, K. 2013/4059:
"Ceza Mahkemesince delillerin takdiri ve suçun niteliği yönünden yapılan değerlendirmede uygulanan ilke ve kurallar, disiplin hukuku açısından uygulanan kurallardan farklı olduğundan, aynı suç ile ilgili olarak ceza mahkemesince, suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığı (delil yetersizliği) gerekçesiyle verilen beraat kararlarının disiplin hukuku açısından bağlayıcı olmadığı, bu nitelikteki beraat kararının disiplin cezası uygulanmasına engel oluşturmayacaktır"
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, T. 21.04.2011, E. 2010/1391, K. 2011/273:
"Bir kamu görevlisinin işlediği iddia edilen disiplin suçunun aynı zamanda ceza yasasına göre de suç niteliğinde olması ve ceza yargılaması sonucunda suçun unsurlarının oluşmadığı ya da suçun işlenmediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle kişinin beraatine karar verilmesi durumunda, bu beraat kararının disiplin hukuku yönünden idari yargı yerlerince yapılacak yargılamada bağlayıcı nitelik taşıyacağı" şeklindedir,
Danıştay 12. Dairesi, T. 26.12.2007, E. 2005/6776, K. 2007/6383:
"Anılan madde uyarınca, memurun disiplin cezasını gerektiren eylemi nedeniyle aynı zamanda hakkında ceza mahkemesinde kovuşturmaya başlanmış olması, yargılamasının devam ediyor olması veya yargılama sonucunda beraatine karar verilmiş olmasının ayrıca disiplin cezası uygulanmasına engel teşkil etmeyeceği gibi, disiplin cezası verildikten sonra disiplin cezasına konu eylem nedeniyle ceza mahkemesince verilen beraat kararının, disiplin cezasını ortadan kaldırmayacağı ve Devlet memurluğundan çıkarma veya meslekten çıkarma cezaları verilmesi durumunda da kişinin görevine geri dönmesi sonucunu doğurmayacağı da tabiidir"
Danıştay 3. Dairesi’nin 30.03.1979 tarihli, 1979/187 E. ve 1979/253 K. sayılı kararına göre;
“657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 131. maddesinde;
‘Memurun Ceza Kanununa göre mahkum olması veya olmaması halleri, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olamaz’ denilmektedir. Kanun koyucu bu hükümle, ceza kovuşturması ve ceza mahkemesi kararının hiçbir şekilde disiplin kovuşturması ve disiplin cezası uygulanmasını etkilemeyeceğini açık olarak öngörmüştür. Nitekim maddenin gerekçesinde de anlam itibariyle aynı ifadeler tekrarlandıktan sonra ‘... Çünkü yukarıda belirtildiği gibi arada temel mahiyet farkı vardır.’ denilmek suretiyle Kanun koyucunun temel mahiyet farkından dolayı ceza kovuşturması ve ceza mahkemesi kararının, disiplin cezası uygulanmasını etkilemeyeceğini belirtmiş bulunmaktadır. Gerçekten ceza uygulaması ile disiplin uygulaması arasında amaç, kapsam, usul ve sonuçları bakımından temel nitelik farkları mevcuttur. İşte bu sebepledir ki kanun koyucu ceza uygulaması ile disiplin uygulamasını iki ayrı ve farklı alan olarak görmekte ve bunların birbirini etkilemesini önleyici nitelikteki bir düzenlemeye yer vermektedir.
Her ne kadar ceza hakiminin fiilin meydana gelmediğine veya maddi olaylara dayanarak fiil ile memur arasında bir ilişki bulunmadığına karar vermesine rağmen memur hakkında disiplin cezası uygulanması, kesin hüküm (muhkem kaziye) ilkesi ile bağdaştırılamaz ise de, disiplin cezası verecek amir ve kurulların bu hususu göz önünde tutması ve disiplin cezasının yargı denetimi sırasında kesin hüküm (muhkem kaziye) ilkesinin idari yargı yerince değerlendirilmesi doğaldır.
Sonuç: Bu nedenlerle 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 131. maddesinin; ceza kovuşturması veya ceza mahkemesi kararının, hiçbir surette disiplin kovuşturması ve disiplin cezası uygulamasını etkilemeyecek şekilde uygulanması gerektiğine karar verildi”.
T.C. D A N I Ş T A Y İdari Dava Daireleri Kurulu Esas No : 2007/2208 Karar No : 2012/246
Anahtar Kelimeler : Polis Memuru, Meslekten Çıkarma, Rüşvet Almak
Özeti : 1- Kamu görevlisinin Ceza Kanununa göre suç teşkil eden bir eylem nedeniyle yargılanması sonucunda beraat etmesinin, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel oluşturmayacağı; söz konusu fiilin Ceza Kanununda tanımlanmış şekline uygunluk bulunmadığı adli yargı yerince belirlenmiş ise de, disiplin soruşturması çerçevesinde davacının sabit görülen hal ve davranışlarının idare mahkemesince değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği,
2- Olayda, davacının da aralarında bulunduğu sanıkların rüşvet suçundan beraatlerine karar verilmiş ise de, dosyanın incelenmesinden, davacının eyleminin Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün 8'nci maddesinin 7'nci fıkrasında yer alan, "Yetkisini veya nüfuzunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla.... kötüye kullanmak" eylemi ile örtüştüğü anlaşıldığından, söz konusu eylemin niteliği ve polistik mesleğinin önem ve özelliği dikkate alındığında davacının meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı hakkında.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : İçişleri Bakanlığı
Karşı Taraf (Davalı) : 1- ...
2- ...
İstemin Özeti : İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 30.03.2007 günlü, E:2006/2486, K:2007/901 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması, davalı idare tarafından istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi Şehnaz Gençay Karabulut'un Düşüncesi: Temyiz isteminin reddi ile ısrar kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Yaşar Uğurlu'nun Düşüncesi : Polis memuru olan davacının meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemin iptali ile yoksun kalınan parasal haklarının yasal faizi ile tazmini istemiyle açılan davayı kabul eden idare mahkemesi kararını bozan Danıştay Onikinci Dairesinin E:2004/2838, K:2005/139 sayılı kararına uymayarak ilk kararında ısrar eden İstanbul 5. İdare Mahkemesinin E:2006/2486, K:2007/901 sayılı kararının davalı idarece temyiz yoluyla bozulması istenilmektedir. Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğünün 8/6 maddesinde, hırsızlık, gasp, dolandırıcılık, irtikap, rüşvet, zimmet, ihtilas, ırza geçme, ırza tasaddi, sahtecilik, kalpazanlık, kasten adam öldürme veya suçları işlemeye teşebbüs etmek, emniyeti suistimal, yalan yere tanıklık, yalan yere yemin, suç tasnii, iftiranın meslekten çıkarma cezasını gerektiren eylem tutum ve davranışlar olarak sayılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden davacının, polis memurları ... ve ... ile birlikte İstanbul ili Bölge Trafik Şube Müdürlüğü emrinde görevli olduğu dönemde, Emniyet Genel Müdürlüğü ekiplerinin denetimleri sırasında, bir kamyon sürücüsünün her kamyondan para alındığı yolunda yapılan bir ihbar üzerine, denetleme ekibinden görevli komiser yardımcısı ve müştekinin kamyona bindiği, seri numaraları alınmış 1.000.000.-TL banknotun ruhsat arasına konulduğu, sanıkların kamyonu durdurarak ruhsatını istediklerinde parayla beraber ruhsatın verildiği, sanıklarca paranın alınarak ruhsatın geri verildiği, görevli komiser yardımcısının uyarısıyla denetleme ekibinin sanıkları durdurduğu, yapılan aramada seri numarası alınmış paranın sanık polis memuru ...'nın cebinden çıktığı, yapılan teşhiste ise parayı alanın davacı olduğunun belirlendiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda olayda davacının diğer polis memurları ile birlikte işledikleri fiilin denetim sırasında tespit edilmesi ve suçunun subuta ermesi nedeniyle hakkında düzenlenen işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile dava konusu işlemi iptal eden idare mahkemesi ısrar kararının bozulmasının gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Dava; polis memuru olan davacının meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu'nun 30.4.2002 günlü, 2002/236 sayılı kararının iptali ile özlük ve parasal haklarının yasal faizi ile tazmini istemiyle açılmıştır. İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 31.12.2003 günlü, E:2003/912, K:2003/1840 sayılı kararıyla; davacının İstanbul İli Bölge Trafik Şube Müdürlüğü emrinde görevli olduğu sırada yapılan denetimlerde kamyon sürücülerinden para aldığının tespiti üzerine dava konusu işlemin tesis edildiği, davacının rüşvet almak fiilinden yargılandığı Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.09.2003 günlü, E:2002/68, K:2003/142 sayılı kararıyla delil yetersizliğinden beraatine karar verildiği; idarenin, davacının fiilini rüşvet olarak nitelendirerek Disiplin Tüzüğünde bu fiilin karşılığı olan meslekten çıkarma cezasını uyguladığı; ancak, davacının rüşvet suçundan beraat etmesi karşısında davacı fiilinin rüşvet olarak nitelendirilmesine olanak bulunmadığından, anılan fiil nedeniyle ceza tayin edilmesinde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline, mahrum kalınan parasal ve özlük hakların ise dava tarihinden işletilecek yasal faizi ile tazminine karar verilmiştir.
Anılan karar, temyiz incelemesi sonucunda Danıştay Onikinci Dairesinin 31.01.2005 günlü, E:2004/2838, K:2005/139 sayılı kararıyla; olayda, davacının polis memurları A.S. ve H.A. ile birlikte İstanbul İli Bölge Trafik Şube Müdürlüğü emrinde görevli olduğu dönemde, Emniyet Genel Müdürlüğü ekiplerinin denetimleri sırasında, müşteki kamyon sürücüsünün her kamyondan para alındığını belirtmesi üzerine, denetleme ekibinde görevli komiser yardımcısı ve müştekinin kamyona bindiği, seri numaraları alınmış 1.000.000 lira banknotun ruhsat arasına konulduğu, sanıkların kamyonu durdurarak ruhsatını istediklerinde parayla beraber ruhsatın verildiği, sanıklarca paranın alınarak ruhsatın geri verildiği, görevli komiser yardımcısının uyarısıyla denetleme ekibinin sanıkları durdurduğu, yapılan aramada seri numarası alınmış paranın sanık polis memuru A.S.'nin cebinden çıktığı, yapılan teşhiste ise, parayı alanın davacı olduğunun belirlendiği, davacının da aralarında bulunduğu sanıklar hakkında rüşvet almak suçundan açılan davada, Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 9.11.2001 günlü, E:2000/704, E:2001/485 sayılı kararıyla; TCK.'nun 240/1. maddesi uyarınca,
10 ay hapis, 76.050.000 lira ağır para cezası ve 2 ay 15 gün memuriyetten men cezası ile cezalandırıldıkları, bu cezaların tecil edildiği, anılan kararın Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 22.05.2002 günlü, E:2003/3629, K:2003/3741 sayılı kararıyla bozulduğu, bozma üzerine verilen kararda ise, sanıklar hakkında yeterli ve inandırıcı deliller bulunmadığından beraatlerine karar verildiği; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 131. maddesinde, memurun Ceza Kanununa göre mahkum olması veya olmaması hallerinin, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olmayacağının hükme bağlandığı, bu nedenle, polis memuru olan davacının diğer polis memurları ile birlikte işledikleri fiilin denetim sırasında yapılan uygulamada tesbit edillmesi, davacı ve diğer polis memurlarının işlediği konusunda tartışma olmayacak şekilde sübut bulmuş ve utanç verici bir davranış olması karşısında, 657 sayılı Yasa'nın 131. maddesi hükmü uyarınca tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle bozulmuş ise de, İdare Mahkemesince; davacı hakkında Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün rüşvet almak fiilinin yer aldığı 8/6. maddesi uygulanarak meslekten çıkarma cezası verildiği, Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinde rüşvet suçunda açılan davada Mahkemece rüşvet suçunun oluşmadığı, fiilin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gerekçesiyle verilen ve tecil edilen hapis cezasının Yargıtay 5. Ceza Dairesince bozulması üzerine yapılan yargılamada Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.9.2003 günlü, E:2002/68, K:2003/142 sayılı kararı ile rüşvet suçundan tüm sanıkların beraatine karar verildiği; 657 sayılı Yasa'nın 131. maddesi uyarınca Ceza Kanunu gereği mahkum olmamak disiplin cezası verilmesine engel oluşturmasa da, fiilin Ceza Kanunu'nda tanımlanmış şekline uygunluk bulunmadığının yargı yerince belirlenmesi durumunda idarece bu kararın aksine, fiilin oluştuğundan bahisle ceza verilemeyeceği, idarece ancak disiplin soruşturması sonucu sabit görülen hal ve davranışlar değerlendirilerek, disiplin hukuku açısından bir karar verilmesi gerektiği, aksine bir anlayışın,
yargı kararlarını uygulamakla yükümlü olan idarelerin, yargı kararlarına rağmen ve onların aksine idari kararlar alması sonucunu doğuracağı, bu durumun hukuk Devletinde yargının üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı, Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin ilk verdiği mahkumiyet kararında fiilin rüşvet olmadığı dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yargı kararı ile belirlenmişken, Disiplin Tüzüğü'nün 8/6. maddesinin uygulanmasında hukuki isabet bulunmadığı; öte yandan, davacı ile birlikte aynı fiilden yargılanan ve seri numarası önceden alınan 1.000.000 lira banknot üzerinden çıkan H.A. hakkında verilen disiplin cezasının iptali istemiyle açılan davada Mahkemelerince verilen iptal kararının, Danıştay Onikinci Dairesinin karar düzeltme aşamasında verdiği 20.9.2006 günlü kararı ile onandığı yolunda gerekçe de eklenmek suretiyle ilk kararında ısrar edilmiştir.
Davalı idare, İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 30.3.2007 günlü, E:2006/2486, K:2007/901 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Olayda, davacı hakkında rüşvet suçundan dolayı yapılan yargılama sonucunda, Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesince rüşvet suçunun oluşmadığı, fiilin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gerekçesiyle verilen ve tecil edilen hapis cezasının Yargıtay 5. Ceza Dairesince eksik inceleme nedeniyle bozulması üzerine yapılan yargılamada anılan Mahkemenin 11.9.2003 günlü, E:2002/68, K:2003/142 sayılı kararı ile davacının da aralarında bulunduğu sanıkların rüşvet suçundan beraatlerine karar verilmiş ise de, temyiz istemine konu karara ilişkin dosyanın incelenmesinden, davacının eyleminin Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün 8. maddesinin 7. fıkrasında yer alan, "Yetkisini veya nüfuzunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla...kötüye kullanmak" eylemi ile örtüştüğü görüldüğünden, söz konusu eylemin niteliği ve polislik mesleğinin önem ve özelliği dikkate alındığında davacının meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Öte yandan, ısrar kararında; davacı ile birlikte yargılanan ve rüşvet olarak verilen 1.000.000 liralık banknot üzerinden çıkan H.A. hakkında verilen disiplin cezasının iptaline ilişkin kararın, karar düzeltme aşamasında Danıştay Onikinci Dairesinin 20.09.2006 günlü kararı ile onandığı ifade edilmekte ise de; söz konusu 1.000.000 liralık banknotun H.A.'nın değil davacının diğer ekip arkadaşı olan A.S.'nin üzerinden çıktığı, adı geçen kişi hakkında verilen meslekten çıkarma cezasının iptali istemiyle açılan davada, İstanbul 6. İdare Mahkemesince verilen 27.10.2003 günlü, E:2002/1178, K:2003/1255 sayılı iptal kararının, Danıştay Onikinci Dairesinin 15.2.2006 günlü, E:2004/178, K:2006/433 sayılı kararı ile
bozulduğu dikkate alındığında, İdare Mahkemesince maddi olayın yanlış değerlendirildiği sonucuna ulaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne, İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 30.03.2007 günlü, E:2006/2486, K:2007/901 sayılı ısrar kararının bozulmasına, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, 06.04.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Danıştay Onyedinci Dairesinin 24.03.2016 tarih ve E.2015/896, K.2016/1858 sayılı kararı
"...davacının anılan suçlardan dolayı yargılanması sonucunda, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin E:2008/119, K:2014/371 sayılı kararı ile ayrı ayrı üç kez işlediği eylemlerden dolayı "resmi belgede sahtecilik" suçundan üç kez 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıl süre ile denetimli serbestlik süresine tabi tutulmasına; ayrı ayrı iki kez işlediği eylemlerden dolayı "nitelikli dolandırıcılık" suçundan, 1 yıl 3 ay hapis ve 700 TL adli para cezası ile 11 ay 3 gün hapis ve 160 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıl süre ile denetimli serbestlik süresine tabi tutulmasına karar verilmiş ve bu karara yapılan itirazın reddi ile karar kesinleşmiştir.
Bu durumda, yukarıda yer verilen Ceza Mahkemesi kararı ile davacı hakkında mahkümiyete hükmedilip hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi karşısında; İdare Mahkemesince, Türk Ceza Kanunu kapsamında suç teşkil ettiği gerekçedeki anlatımla kabul edilen eylemin sübuta erdiği şeklinde ifade kullanılmasında, masumiyet karinesi uyarınca hukuki isabet görülmemiş ise de; davacının zabıt katibi olarak görev yaptığı sırada, memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunması sebebiyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/E-g maddesi uyarınca memurluktan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ve bu karar uyarınca memurlukla ilişiğinin kesilmesine ilişkin dava konusu işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığından, bu husus, anılan kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir." denilerek, ceza yargılaması sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen memura, disiplin soruşturması neticesinde devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasında hukuka aykırılık bulunmamıştır." denilmiştir.