Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru hakkı kapsamında bir öğretmenin eğitim-öğretim yılı başlangıcı seminer çalışmasında Milli Eğitim Bakanı'nın telekonferans yoluyla gerçekleştirdiği konuşmayı protesto etmesi nedeniyle hakkında verilen disiplin cezasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle uygun olmadığına karar verdi. 2018/7757 nolu bireysel başvuru 8/6/2021 tarihinde karara bağlandı.

BAŞVURUNUN KONUSU

Başvuru, öğretmen olan başvurucunun eğitim-öğretim yılı başlangıcı seminer çalışmasında Milli Eğitim Bakanı'nın telekonferans yoluyla gerçekleştirdiği konuşmayı protesto etmesi nedeniyle hakkında disiplin cezasına hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

OLAY VE OLGULAR

Başvurucu, başvuru konusu olayların yaşandığı tarihte Kocaeli'de bir ilkokulda sınıf öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Başvurucu aynı zamanda Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Sendika) üyesi olduğunu da ifade etmiştir.

Başvurucu, Sendikanın 2012-2013 eğitim-öğretim yılı başlangıcı seminer döneminde Milli Eğitim Bakanı'nın telekonferans yoluyla yapacağı konuşmayı, konuşma sırasında salon dışında bekleyerek protesto etme kararı aldığını belirtmiştir. Başvurucu, Sendikanın bu kararı almasına sebep olarak Milli Eğitim Bakanı'nın bir konuşmasında öğretmenleri Yeni Cami önünde bekleyen güvercinlere benzetmesini göstermiş ve bu açıklamanın kamuoyunda infiale sebep olduğunu ifade etmiştir.

Başvurucu, öğretmenlik yaptığı ilkokulda Sendikanın söz konusu kararını icra etmesi sebebiyle hakkında disiplin soruşturması başlatıldığını ve kınama cezasına hükmedildiğini belirtmiştir.

Başvurucu söz konusu disiplin cezasının iptali talebiyle idari yargıda dava açmıştır. İlk derece mahkemesi davayı reddetmiştir. Ret kararının gerekçesinde; Milli Eğitim Bakanı'nın mesleki gelişim eğitiminde telekonferans sistemi ile konuşmaya başladığı esnada başvurucunun Milli Eğitim Bakanı'nı protesto edici konuşmalar yaparak alkış tuttuğu, salonu terk etmeleri için diğer öğretmenlerden destek istediği ve salonun huzurunu bozarak birkaç arkadaşı ile salonda gezinmeye başladıkları belirtilmiştir. Bunun üzerine İzmit İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde görevli Şube Müdürü'nün toplantının huzur ve sükünunun bozulmaması için dinlemek istemeyenlerin dışarı çıkabileceğini söylediği, akabinde yaşanan tartışmalar sonucu salon dışına çıkan başvurucunun Sendikanın Kocaeli Şube Başkanı ve bir grup yönetici ile birlikte salona döndükleri, burada Sendika kararının açıklandığı, ayrıca İzmit İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde görevli Şube Müdürü tarafından başvurucuya fiziksel şiddet uygulandığı ileri sürülerek protestoya devam edildiği ifade edilmiştir. Soruşturma raporunda yer alan tanık ifadeleri incelendiğinde başvurucunun kendisine şiddet uygulandığına ilişkin iddiasının tanıklar tarafından doğrulanmadığını belirten ilk derece mahkemesi, başvurucunun eyleminin Sendika tarafından alınan sivil itaatsizlik kararı kapsamında bir protesto olarak da değerlendirilemeyeceğine karar vermiştir.

Nitekim Mahkeme, herhangi bir davranışın sivil itaatsizlik eylemi sayılabilmesi için hukuk normlarının uygulamasının ağır bir haksızlığa yol açması gerektiğini ve somut olayda böyle bir durum bulunmadığı gibi başvuru konusu eylem gerçekleştirilirken üçüncü kişilerin toplantıya katılma, dinleme gibi haklarının da çiğnendiğini tespit etmiştir.

Sonuç olarak başvurucunun eylemi ile toplantıya huzur ve sükünu bozacak şekilde müdahale etmesinin sendikal faaliyet kapsamında da değerlendirilemeyeceğini belirten ilk derece mahkemesi, başvurucuya 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin (B) bendinin (1) alt bendi uyarınca kınama cezası verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığına hükmetmiştir.


Başvurucu, ilk derece mahkemesinin ret kararına karşı itiraz yoluna başvurmuştur. Başvurucunun talebi, kararın bozulmasını gerektirecek nedenler bulunmadığından bahisle reddedilmiştir. Başvurucunun bu karara karşı karar düzeltme talebi de ilgili Kanun'da yazılı herhangi bir karar düzeltme sebebi bulunmadığı gerekçesiyle kesin olarak reddedilmiştir. Nihai ret kararı başvurucuya 14/2/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

İLGİLİ HUKUK

657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Devlet memurlarına verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
...
B. Kınama cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
...
l) Kurumların huzur, sükün ve çalışma düzenini bozmak."

İNCELEME VE GEREKÇE

A. Başvurucunun İddiaları

Başvurucu; üyesi olduğu Sendikanın Milli Eğitim Bakanı'nın yapacağı konuşmanın dinlenmemesi ve konuşma esnasında salon dışında beklenmesi kararını icra etmesi nedeniyle hakkında hukuka aykırı olarak kınama disiplin cezasına hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını, suç ve cezaların kanuniliği ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

Anayasa Mahkemesi düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkanı veren ve çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına alan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kolektif şekilde kullanılan bir hak olduğunu kabul etmiştir (Dilan Ögüz Canan, B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, B. No: 2015/10676, 26/12/2018, § 31).

Başvurucu toplantı hakkının da ihlal edildiğinden şikayet etmişse de bireysel başvuru formunda eylemin kolektif olarak gerçekleştirildiği de dahil olmak üzere başvurunun toplantı hakkı kapsamında incelenmesini gerektirecek hiçbir bilgiye yer verilmemiştir.

Anayasa'nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar "söz, yazı, resim veya başka yollar" olarak ifade edilmiş ve "başka yollar" ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43). Bu bağlamda başvurucunun üyesi olduğu Sendikanın protesto kararını icra etmesi nedeniyle hakkında hukuka aykırı olarak disiplin cezasına hükmedildiği iddiasının ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

Başvurucu hakkında, gerçekleştirdiği eylem nedeniyle disiplin cezasına hükmedilmesinin ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa'nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin (B) bendinin (l) alt bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığına karar verilmiştir.

ii. Meşru Amaç

Başvuru konusu disiplin cezasının Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

(1) Genel İlkeler

İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu daha önce pek çok kararında açıklamıştır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007). Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 58, 61, 66). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).

Anayasa Mahkemesi, kamu görevlisi olmanın sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirdiğini belirtmiştir. Kişinin kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayıldığını, kamu hizmetinin kendine has özelliklerinin bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kıldığını ifade etmiştir (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38).

Bu kapsamda kamu görevlileri kendileri hakkında disiplin cezasına hükmedilmesini gerektirecek davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Kamu görevlileri hakkında verilen disiplin cezalarının hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin ise öncelikle somut olayda kamu görevlisine atfedilebilir bir kusur olup olmadığını belirlemeleri gerekir. Yargı mercileri daha sonra hükmedilen cezayla kamusal önemi bulunan objektif amaca ulaşılıp ulaşılamayacağını göstermek ve böylece cezanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğunu ortaya koyabilmek için kusurlu davranışın kamu görevini ne şekilde etkilediğini ve bu etkilenmeyle orantılı bir disiplin cezasına hükmedilip hükmedilmediğini ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya koymalıdır (Yasin Agin ve diğerleri, B. No: 2017/32534, 21/1/2021, § 61).

(2) İlkelerin Olaya Uygulanması

Süresi geçtikten sonra verilen soruşturma raporuna dayanarak işlem tesis edilir mi? Süresi geçtikten sonra verilen soruşturma raporuna dayanarak işlem tesis edilir mi?

Anayasa Mahkemesi Veysel Kaplan (B. No: 2015/13524, 26/9/2019) kararında, başvurucunun telekonferans konuşmasının yapıldığı salon dışına çıktıktan sonra telefonla araması üzerine okula gelen Sendika Kocaeli Şube Başkanı'nın (Şube Başkanı), başvurucuyla birlikte söz konusu protestoya devam etmeleri nedeniyle Şube Başkanı hakkında uyarma disiplin cezasına hükmedilmesinin örgütlenme özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasını incelemiştir.

Anayasa Mahkemesi anılan kararda öncelikle idarenin tutanaklarında ve derece mahkemelerinin kararlarında Şube Başkanı'nın Bakan'a iftiralar attığı ve hakkında olumsuz konuşmalar yaptığı ifade edilmiş ise de hangi ifadeleri kullandığına değinilmediğini ve bu konuda bir değerlendirmeye yer verilmediğini tespit etmiştir (Veysel Kaplan,§ 50). Anayasa Mahkemesi daha sonra üyesi olduğu Sendikanın kararıyla görevlendirildiği anlaşılan Şube Başkanı'nın Sendika kararında belirlenen sebeplerle Milli Eğitim Bakanı'nı başvurucu ile birlikte protesto ederken aynı zamanda başvurucunun sözlü münakaşa yaşadığı idare yetkilisinin başvurucuya yönelik tutumunu da eleştirmek amacıyla söz konusu protesto eylemini gerçekleştirdiğini belirtmiştir (Veysel Kaplan, § 51).

Bu doğrultuda anılan kararda; başvuru konusu seminer çalışmasının huzur, sükün ve çalışma düzenini bozduğunun tespit edilmesi nedeniyle hakkındaki disiplin cezası hukuka uygun bulunan Şube Başkanı'nın çalışma esnasında sarf ettiği olumsuz konuşmalarının içeriğinin ve salonda bulunan diğer öğretmenlerce katlanılması gerekmeyen şekilde huzur ve sükünu bozduğunun, ayrıca protestonun sonuçlarının Bakanı dinlemek isteyenlerin katlanması gereken tahammül sınırının ötesine geçtiğinin idare ve derece mahkemelerince ikna edici, ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulamadığı değerlendirilmiştir (Veysel Kaplan, §§ 54, 55). Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi bu kararda, Şube Başkanı'nın örgütlenme özgürlüğü ile toplantıya katılanların menfaatleri ve idarenin düzgün işleyişinin sağlanması amaçları arasında adil bir denge kurulmadığına, dolayısıyla Şube Başkanı hakkında verilen disiplin cezasının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığına karar vermiş ve Şube Başkanı'nın örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetmiştir (Veysel Kaplan, § 56).

Başvuru konusu olayda da Veysel Kaplan kararında varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucu hakkında verilen disiplin cezasıyla ilgili derece mahkemelerinin gerekçesine bakıldığında, başvurucunun söz konusu protestoyu gerçekleştirirken kamu hizmetine ilişkin bir çalışmanın düzenini bozması ve diğer katılımcıların Milli Eğitim Bakanı'nı dinleme haklarına müdahale etmesi hususlarına odaklanıldığı görülmektedir. (bkz. § 11).

Bununla birlikte başvurucunun da seminer çalışması esnasında sarf ettiği konuşmaların içeriği ve salonda bulunan diğer öğretmenlerce katlanılması gerekmeyen şekilde huzur ve sükünu bozduğu, ayrıca protestosunun sonuçlarının Bakan'ı dinlemek isteyenlerin katlanması gereken tahammül sınırının ötesine geçtiği konusunda idare ve derece mahkemelerince ikna edici, ilgili ve yeterli gerekçeler ortaya konulamadığı değerlendirilmiştir. Nitekim derece mahkemeleri, başvurucunun salon içindeki protestosunun ne kadar bir süre ve ne yoğunlukta devam ettiği ya da örneğin Milli Eğitim Bakanı'nın konuşmasının seminer çalışması kapsamında bir açış konuşmasından farklı bir işleve sahip olduğu gibi ayrıntılara hiçbir şekilde yer vermemiştir. Dolayısıyla başvurucunun gerçekleştirdiği protestonun, seminer çalışmasının huzur ve sükünu ile diğer katılımcıların Milli Eğitim Bakanı'nı dinleme haklarını tahammül sınırlarını aşan derecede etkileyip etkilemediği ve böylece kamu hizmetinin etkinliğini engelleyip engellemediği konusunda sağlıklı bir değerlendirme yapılabilmesi mümkün görünmemektedir.

Bu bağlamda başvurucunun ifade özgürlüğü ile toplantıya katılanların menfaatleri ve idarenin düzgün işleyişinin sağlanması amaçları arasında adil bir denge kurulduğunun ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konduğundan ve başvurucu hakkında hükmedilen disiplin cezasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığından da bahsedilemez.
Açıklanan gerekçelerle hakkında hükmedilen disiplin cezası nedeniyle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Başvurucu kendisi hakkında idari soruşturmayı gerçekleştiren soruşturmacının bağımsız olmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de ifade özgürlüğünden ihlal kararı verildiği de gözetilerek bu iddiası yönünden bir inceleme yapılması gerekli görülmemiştir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi halinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve yeniden yargılama ile manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hale getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66,67).

İncelenen başvuruda hakkında hükmedilen disiplin cezası nedeniyle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı, bununla birlikte derece mahkemelerinin de ihlali gidermediği anlaşılmaktadır.

Bu durumda ifade özgürlüğü ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 4.

İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

İhlalin tespiti ve yeniden yargılamaya hükmedilmesinin ihlalin giderilmesi yönünden yeterli olduğu değerlendirildiğinden başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğü ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 4. İdare Mahkemesine (E.2014/2452, K.2015/2380) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun manevi tazminat talebinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması halinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/6/2021tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

EK GEREKÇE

1. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası üyesi olan bir kamu görevlisi öğretmen olan başvurucu, sendikasının düzenlediği 2012-2013 eğitim-öğretim yılının başlangıcında Milli Eğitim Bakanı'nın telekonferans yoluyla yapacağı konuşmayı salon dışında bekleme ve alkışlama protesto eylemine katılmıştır. Başvurucuya bu eyleminden dolayı soruşturma açılmış ve kınama cezası verilmiştir.

2. Mahkememiz somut olayda başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetmiştir. Bu sonuca katılmakla birlikte başvurucunun sendika özgürlüğünün de ihlal edildiği kanaatindeyim.

3. Olayların geçtiği tarihte görev yapan Milli Eğitim Bakanı bir konuşmasında öğretmenleri "Yeni Cami önünde bekleyen güvercinlere" benzetmiş ve bundan dolayı kamuoyunun bir bölümünce eleştirilmiştir. Bu benzetmeden dolayı öğretmenlerin rencide olduğunu düşünen sendika da üyelerine Bakanın eğitim-öğretim yılının başlangıcında yapacağı konuşmayı protesto etme çağrısından bulunmuştur.

4. İfade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile sendika hakkının içiçe geçtiği durumlarla ilgili AYM kararları bulunmaktadır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve Diğerleri, [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 90). AYM bir günlük iş bırakma eylemleri şeklinde gerçekleştirilen sendikal faaliyetlerin "...amacının, oluşturulacak toplumsal bir rahatsızlık ile idare nezdinde farkındalık yaratmak olduğu dolayısıyla toplumsal işleyişi önemli ölçüde bozmadığı takdirde birtakım rahatsızlıklara katlanmak gerektiği"ni ifade etmiştir (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 62; Ertan Rüstem, B. No: 2013/8517, 6/1/2015, § 64; İsmail Aslan ve Diğerleri, B. No: 2013/7197, 8/9/2015, § 72.) Bu tip eylemlere katılan sendika üyelerine verilen uyarma ve kınama gibi disiplin cezalarının sendikaya üye kişileri, çıkarlarını savunmak amacıyla yapılan meşru eylemlere katılmaktan vazgeçirecek bir niteliğe sahip olduğuna" vurgu yapan Anayasa Mahkemesi verilen cezaların "zorlayıcı toplumsal bir ihtiyaçtan" kaynaklanmaması nedeniyle "demokratik toplumda gerekli olmadığı" gerekçesiyle başvurucuların Anayasa'nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

5. Anayasa Mahkemesi kamu görevlilerinin çıkarları kapsamında kalan özlük ve parasal hakları, çalışma koşullarının korunması, iyileştirilmesi, geliştirilmesi gibi konulara dikkat çekilmesi ve kamuoyu oluşturulması amacıyla sendikaların aldıkları kararlar uyarınca iş bırakma eylemlerine katılan kişilere disiplin cezası verilmesini sendika hakkına müdahale olarak kabul etmiştir (Tayfun Cengiz, § 49).

6. Mahkememiz, kamu görevlilerinin bağlı olduğu sendikaların üyelerinin ekonomik ve sosyal menfaatleriyle doğrudan ilgili olmayan ve politik yönü ağır basan amaç güden işi bırakmak veya işe gitmemek şeklindeki eylemlerini sendika özgürlüğü kapsamında değerlendirmemektedir (Ahmet Parmaksız [GK], B. No: 2017/29263, 22/5/2019, § 89).

7. Bununla birlikte, Mahkememiz bir kararında devlet memurlarının "görevine yansıtma, şiddete teşvik etme veya demokratik ilkelerin reddi söz konusu olmadığı sürece ifade özgürlüğü çerçevesinde dile getirilen bazı görüşler veya bunların dile getirilme biçimi"nin yetkili makamlarca uygun görülmemesinin demokrasiye hizmet etmeyeceğini vurgulamıştır (Hikmet Aslan, B. No: 2014/11036, 16/6/2016, § 52). Anayasa Mahkemesi "devlet memurlarının ifade özgürlüğü kapsamında düşünceyi açıklamanın örgütlü biçimi olan sendikal faaliyette bulunma hakkından bütünüyle mahrum bırakılamayacağı" düşüncesindedir (Hikmet Aslan, §§ 59-62).

8. Tarihsel olarak sendikal hareket çalışanların maddi hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek amacının yanı sıra izzet-i-nefislerini ve haysiyetlerini de korumak amacını taşımış ve bu doğrultuda faaliyetlerde bulunmuştur. Milli Eğitim Bakanı'nın sarf ettiği sözlerden dolayı alkışlı protesto edilmesi sendikal faaliyetler kapsamında kabul edilmesi gereken ve ifade özgürlüğü güvencelerinden de yararlanan bir eylemdir. Dolayısıyla, başvurucunun eylemi mensubu olduğu meslek grubunun haysiyetini korumak bağlamında o meslek grubunun örgütlendiği sendikanın, sendikal amaçlar çerçevesinde yürüttüğü üyelerinin çıkarlarını koruma ve geliştirme faaliyetinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir.

9. Başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ihlal edildiği gibi belirttiğim gerekçelerle Anayasa'nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkı da ihlal edilmiştir.

Editör: TE Bilisim