İhalelere yönelik tam yargı davaları hakkında önemli karar

Tam yargı davalarında tazminata hükmedilebilmesinin tek şartının idarenin hizmet kusurunun bulunması olmayıp, bunun yanında bir zararın varlığı ve zarar ile davalı idarenin hizmet kusuru arasında uygun illiyet bağı bulunmasının da gerekli olduğu; bu nedenle, tam yargı davalarında, dava açma süresinin başlangıcı tespit edilirken aşırı şekilcilikten uzak bir şekilde, tazminatın şartlarının oluştuğu tarihin belirlenmesinin önem taşıdığı,

Davacı tarafından, idarenin hizmet kusurunun, birinci ihalenin hukuka aykırı şekilde sonuçlandırılarak kendisiyle sözleşme yapılmış olmasına dayandırıldığı; sözleşmenin hukuka aykırı olarak yapıldığının öğrenildiği tarih 07/02/2020 ise de, zararın öğrenildiği tarihin ayrıca ortaya konulması gerektiği; aynı işe ilişkin olarak gerçekleştirilen ihale süreçleri birlikte değerlendirildiğinde, davacı ile davalı idare arasında anılan işe ilişkin olarak sözleşme imzalanmayacağı noktasında bir kesinlik bulunmadığından ve dördüncü ihale sonuçlanmadan önce davacıdan dava açmasının beklenmesi mâkûl olmayacağından, dördüncü ihale kapsamında davacı ile sözleşme yapılmayacağının davacı tarafından öğrenildiği tarihte iddia edilen zarar kalemlerinin tam ve kesin bir şekilde doğduğu sonucuna varıldığı; bu itibarla, tam yargı davasına konu zarar, dördüncü ihalenin davacı uhdesinde kalma ihtimalinin bulunmadığının ortaya çıktığı 09/06/2021 tarihinde kesinleştiğinden, zararın doğumundan itibaren süresinde açılan işbu davada süre aşımı bulunmadığı hakkında.

T.C.

D A N I Ş T A Y

ONÜÇÜNCÜ DAİRE

Esas No: 2022/4451

Karar No: 2022/4960

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : ... Geçiş Sistemleri ve Biletleme

Teknolojileri A.Ş.

VEKİLİ   : Av. ...

KARŞI TARAF (DAVALI) :

VEKİLİ   : Av. ...

İSTEMİN KONUSU : İzmir Bölge İdare Mahkemesi 6. İdari Dava Dairesi'nin 15/09/2022 tarih ve E:2022/1751, K:2022/1639 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:

Sayıştay'dan damga vergisi istisnası hakkında önemli karar Sayıştay'dan damga vergisi istisnası hakkında önemli karar

Dava Konusu İstem: İzmir Büyükşehir Belediyesi Elektrik Su Havagazı Otobüs ve Troleybüs (ESHOT) Genel Müdürlüğünce 05/08/2019 tarihinde açık ihale usulüyle gerçekleştirilen 2019/316163 ihale kayıt numaralı "Akıllı Ücret Toplama Sistemi Hizmeti Alımı" ihalesi uhdesinde kalan davacı ile 14/11/2019 tarihinde akdedilen sözleşmenin ihalenin hukuka aykırı olarak sonuçlandırılması nedeniyle 07/02/2020 tarihinde feshi nedeniyle uğranıldığı iddia olunan maddi zararlarının tazmini amacıyla şimdilik 300.000,00-TL’nin 09/06/2021 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizleriyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:   İzmir 6. İdare Mahkemesi’nce verilen 29/03/2022 tarih ve E:2022/18, K:2022/585 sayılı kararda; davacının tazminat isteminin dayanağı olan işlemin 14/11/2019 tarihinde imzalanan sözleşmenin 07/02/2020 tarihinde feshedilmesine ilişkin işlem olduğu, sözleşmenin feshedilmesi ile birlikte davacının zararının somutlaştığı, belirlenebilir hâle geldiği ancak Kamu İhale Kurulu (Kurul) kararları ile düzeltici işlem tesis edilerek ihale sürecinin devam ettiği, zararın kesinleşmesinin 12/02/2021 tarih ve 2 sayılı ihale komisyonu kararıyla davacının sunduğu aşırı düşük teklif açıklaması yerinde görülmeyerek teklifinin değerlendirme dışı bırakılması ve ihalede geçerli teklif kalmadığından ihalenin iptali ile davacıyla imzalanan sözleşmenin feshi kararıyla ortaya çıktığı, anılan komisyon kararının 12/02/2021 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, söz konusu iptal kararına karşı davacı tarafından 23/02/2021 tarihinde şikâyet yoluna başvurulduğu, şikâyet başvurusunun davalı idarenin 03/03/2021 tarih ve 9637 sayılı işlemiyle reddedildiği, işlemin 05/03/2021 tarihinde davacıya tebliğ edildiği ve bu işleme karşı davacı tarafından itirazen şikâyet yoluna başvurulmadığı, ihalenin iptaline ilişkin 12/02/2021 tarihli ihale komisyonu kararının kesinleştiği, sözleşmenin feshedilmesi nedeniyle, idarenin hizmet kusuru bulunduğu iddiasında bulunan davacı tarafından, bu fesih işleminden sonraki (05/03/2021 tarihinden itibaren 04/05/2021 tarihine kadar dava açılması gerekirken) 60 gün içerisinde doğrudan veya yine bu süre içinde olmak üzere 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 11. maddesi kapsamında idareye yapacağı başvuru üzerine dava açılması gerektiği hâlde, bu süre geçirildikten çok sonra 09/09/2021 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu sonucuna varılmıştır.

Belirtilen gerekçelerle, 2577 sayılı Kanun'un 15. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi Kararının Özeti: İzmir Bölge İdare Mahkemesi 6. İdari Dava Dairesi'nce; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, davalı idarenin ihaleyi hukuka aykırı sonuçlandırılarak sözleşmeye bağlamasında kusuru bulunduğu, zararın kesin olarak 09/06/2021 tarihinde ortaya çıktığı, yapılan ikinci ihalenin aynı işe ilişkin olduğu, feshedilen sözleşme için yapılan giderlerin ikinci ihale sonucu sözleşme akdedilmesi sonucunda istenen kalemlerin zarar olamayacağı, sürenin zararın kesin olarak ortaya çıktığı tarihten itibaren başlatılması gerektiği, Bölge İdare Mahkemesi üyesinin de bu yönde oy kullandığı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, temyize konu Mahkeme kararının hukuka uygun olduğu, ihalenin iptal kararının 12/02/2021 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, davacı tarafından yapılan itirazen şikâyet başvurusunun reddedildiği, davacı tarafından itirazen şikâyet başvurusunda bulunulmadığı, ihalenin iptali kararının kesinleştiği, davacının iddia ettiği zararın 2019/316163 kayıt numaralı ihale uyarınca gerçekleştirilen sözleşmeden kaynaklandığı, her ihalenin kendine özgü olduğu, 2020/184707 kayıt numaralı ihalenin yeni bir ihale olduğu, Bölge İdare Mahkemesi tarafından avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca lehlerine avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiği belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ FURKAN TURAN'IN DÜŞÜNCESİ :

Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Anayasa'nın 36. maddesine

"adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan âdil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (AYM, Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlâl edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).

Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğini kabul etmek gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§ 36-40). _

Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler hukuk güvenliği ilkesi gereği olup adil yargılanma hakkının ihlâli olarak değerlendirilemez. Anılan süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet ederler. Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler, devletin takdir yetkisi içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı oldukça ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa'da yer alan hak arama hürriyetini engellemiş sayılmazlar (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stubbings ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 22083/93,22095/93; 22/10/1996, § 51).

Bunun yanında bir mahkemeye başvuru hakkının yasal birtakım şartlara tâbi tutulması kabul edilebilir olsa da mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdırlar (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).

Dosyanın incelenmesinden, davalı idare tarafından "Akıllı Ücret Toplama Sistemi Hizmeti Alımı" işi için dört adet ihalenin gerçekleştirildiği, bu ihalelerin dördüne de davacı tarafından iştirak edildiği, birinci ihalenin davacının uhdesinde kalması üzerine davacı ile sözleşme akdedildiği, bu sözleşme kapsamında davacı tarafından bazı masrafların gerçekleştirildiği, ihalenin Kurul tarafından iptaline karar verilmesi üzerine davacı ile yapılan sözleşmenin feshedildiği, birinci ihalenin iptaline yönelik kararının iptal edilmesi üzerine, davacı tarafından sunulan aşırı düşük teklif açıklaması yerinde bulunmayarak birinci ihalenin idare tarafından iptaline karar verildiği, anılan kararın davacıya tebliğ edilmesi üzerine, davacı tarafından şikâyet başvurusunda bulunulduğu ancak yapılan şikâyet başvurusunun idarece 03/03/2021 tarihinde reddedildiği, şikâyet başvurusunun reddine yönelik işlem davacıya 05/03/2021 tarihinde tebliğ edilmiş ise de davacı tarafından dördüncü ihaleye sunulan aşırı düşük teklif açıklamasının yerinde bulunmamasına yönelik işleme karşı yapılan şikâyet başvurusunun da reddine karar verildiğinin aynı gün davacıya tebliğ edildiği, bu karara karşı davacı tarafından itirazen şikâyet başvurusunda bulunulduğu ve Kurul tarafından davacıdan istenen aşırı düşük teklif açıklamasının tekrar istenilmesine yönelik düzeltici işlem belirlendiği, düzeltici işlemin gerekleri yerine getirilmeden önce ikinci ihalenin iptaline yönelik kararın iptal edilmesi nedeniyle ikinci ihale kapsamında dava dışı şirketle sözleşme akdedildiği, dava dışı şirketle sözleşme akdedilmesi ve bu nedenle dördüncü ihalenin iptal edilmesine yönelik kararın 09/06/2021 tarihinde davacıya tebliğ edilmesi üzerine 07/09/2021 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık, birinci ihalenin hukuka aykırı şekilde sonuçlandırılması sonucunda akdedilen sözleşme kapsamında yapılan masrafların tazmini istemiyle açılan davada, dava açma süresinin hangi tarihten başlatılması gerektiğinden kaynaklanmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 125. maddesi uyarınca, idare eylem ve işlemlerinden doğan zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Kural olarak idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için idarenin hukuka aykırı eylem ve işleminin bulunması yeterli değildir. Bunun yanında ayrıca kişinin bir zararı olmalı ve kişinin zararı ile idarenin eylem ve işlemi arasında illiyet bağı bulunmalıdır.

2577 sayılı Kanun'un 12. maddesi idarî işlemlerden doğan tam yargı davalarında dava açma süresini düzenlemektedir. 2577 sayılı Kanun'un 12. maddesi uyarınca idarî işlemden doğan tam yargı davalarında dava açma süresi kural olarak uyuşmazlık konusu idarî işleme karşı dava açma süresine tâbi tutulmuştur. Ancak ilgililer idarî işlemle birlikte tam yargı davası açabilecekleri gibi, idarî işleme karşı açtıkları iptal davasının kesin olarak karara bağlanmasından sonra da tam yargı davası açabilmektedir. Öte yandan, hukuka aykırı olduğu iddia olunan işleme karşı iptal davası açılmadan da tam yargı davası açılabilmesi mümkündür.

Yukarıda da açıklandığı üzere, idarî işlemden doğan tam yargı davalarında dava açma süresi kural olarak uyuşmazlık konusu idarî işleme ilişkin dava açma süresine tâbi tutulmuştur. Ancak tam yargı davalarında tazminata hükmedilebilmesi tek şartı idarenin hizmet kusurunun bulunması değildir. Bunun yanında bir zararın varlığı ve zarar ile davalı idarenin hizmet kusuru arasında uygun illiyet bağının bulunması da gereklidir. Bu nedenle tam yargı davalarında, dava açma süresinin başlangıcı tespit edilirken aşırı şekilcilikten uzak bir şekilde, tazminatın şartlarının oluştuğunun davacı tarafından tam olarak öğrenildiği tarihten başlatılması gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Nitekim İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, zararın ilgilisince öğrenildiği tarihi dikkate almayan Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararı sonrasında yapılan bireysel başvuru üzerine alınan bir kararında, "Somut davada Mahkeme, başvuranın 25 Eylül 1995 tarihinde kafatasındaki mermiden haberdar olmadığı tartışma konusu olmadığından, kendisinin beş yıl içerisinde tazminat davası açmasının beklenmesinin makul olarak değerlendirilemeyeceğine hükmetmektedir. Mahkemenin nazarında, şahsî yaralanmayla ilgili tazminat davalarında dava açma hakkının, taraflar uğradığı zararı gerçekte değerlendirebildiğinde kullanılması gerekmektedir. Buna göre, söz konusu AİHM’e yapılacak bir başvuru olduğunda, başvuranın olaydan sonra beş yıl içerisinde tazminat talebinde bulunması söz konusu olamazdı; zira zarar ancak daha sonraki bir tarihte tespit edilmişti. Sonuç olarak, işbu davada, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi'nin süre sınırı hakkındaki katı yorumu, davanın esasının tam olarak incelenmesine engel olmuştur. Dolayısıyla Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, başvurana orantısız külfet yükleyerek, başvuranın mahkemeye erişim hakkının özüne halel getirmiştir." gerekçesiyle mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğine karar vermiştir.

Davacı tarafından, idarenin hizmet kusuru, birinci ihalenin hukuka aykırı şekilde sonuçlandırılarak kendisiyle sözleşme akdedilmiş olmasına dayandırılmaktadır. Sözleşmenin hukuka aykırı olarak akdedildiğinin öğrenildiği tarih 07/02/2020 tarihiyse de zararın öğrenildiği tarihin de tam olarak ortaya konulması gerekmektedir.

Zarar, kişinin malvarlığından meydana gelen eksilmedir. Zarar kavramı, doğrudan-dolaylı, olumlu-olumsuz, mevcut-müstakbel-muhtemel, fiili-mahrum kalınan kâr-normatif zarar olarak birçok ayrıma tâbi tutulmaktadır. Fiili zarar, mal varlığının aktifinde bir azalma veya pasifinde bir artma olması hâli, yoksun kalınan kâr ise ileride ortaya çıkması muhtemel, mal varlığının aktifindeki artmanın veya pasifindeki azalmanın engellenmesi olarak tanımlanmaktadır. (M. Kemal Oğuzman, Nami Barlas, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.II, 11. Baskı, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2014, s. 40.)

İdari yargı içtihatları uyarınca, tam yargı davalarında, idarenin hukuka aykırı işlem veya eylemlerinden doğan ve dava açma tarihi itibarıyla ortaya çıkmış olan fiili zararların tazmin edileceği, yoksun kalınan kârın ise fiili zarar olmadığı ve ileri doğması muhtemel bir zarar olduğu, bu nedenle tazminine karar verilemeyeceği anlaşılmaktadır. İdari yargıda tazmin edilecek zarar, fiili zarar, yani gerçek zarardır. (Bu konuda Bkz.: Turgut Candan, Açıklamalı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 8. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2020, s. 229 vd.)

Menfî zarar, sözleşmenin geçerli olduğuna veya geçerli olarak kurulduğuna güvenilen bir sözleşmenin, geçerli olmaması veya geçerli olarak kurulamaması nedeniyle güvenin boşa çıkması nedeniyle doğan zararı ifade eder. Başka bir ifadeyle sözleşmeye güvenilmeseydi yapılmayacak olan masraflardır. Menfî zarar kavramına kural olarak şunların gireceği kabul edilmektedir: Sözleşmenin yapılmasına ilişkin giderler: Harçlar, posta giderleri, noter ücreti gibi; Sözleşmenin yerine getirilmesi ve karşılık edanın kabulü için yapılan masraflar; Sözleşmenin yerine getirilmesi dolayısıyla uğranılan zarar: Gönderilen şeyin yolda kaybolması gibi; sözleşmenin geçerliğine inanılarak başka bir sözleşme fırsatının kaçırılması dolayısıyla uğranılan zarar; Hükümsüz sayılan sözleşmeyle satın alınan şey, başka bir sözleşmenin yerine getirilmemesi dolayısıyla uğranılan zarar; Dava masrafları. (Haluk Tandoğan, Türk Mesuliyet Hukuku, 1. Baskıdan Tıpkı Baskı, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2010, s.428).

Davacı tarafından maddi tazminat isteminde bulunulurken "Kesin teminat mektubu komisyonu", "Sözleşme damga vergisi", "Kamu ihale kurumu payı", "Validatör ve yedek parça alımı ile montajı", "POS cihazı alımı", "Dizüstü bilgisayar ve cep telefonu alımı", "Yedek parça montaj ve bakım hizmeti alımı", "Ofis kira gideri", "Ofis kurulum gideri", "Konaklama gideri", "Personel gideri" ve "Araç kiralama gideri" gibi masrafların talep edildiği, anılan kalemlerin uyuşmazlık konusu sözleşmenin geçerliliğine duyulan güven çerçevesinde davacı tarafından yapıldığının iddia edildiği, bu açıdan talep edilen masrafların davacının menfî zararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.

Açıklandığı üzere, menfî zarar ilgili tarafından bir sözleşmenin geçerli olduğuna yönelik güveninin boşa çıkması hâlinde yapmış olduğu masrafları ifade etmektedir. Davada, davacı tarafından 07/02/2020 tarihinde feshedilen sözleşmeye güvenilerek yapıldığı iddia edilen masrafların boşa çıkma tarihi, menfî zararın aynı zamanda tam ve kesin olarak doğum tarihini oluşturacaktır.

Uyuşmazlık konusu sözleşmenin feshinden ve birinci ihalenin Kurul kararıyla hukuk alemine dönmesinden sonra davacı tarafından yapılan aşırı düşük teklif açıklaması kabul edilmeyerek ihalenin idarece iptal edilmesi, bu karara karşı davacı tarafından şikâyet başvurusunda bulunulduktan sonra itirazen şikâyet yoluna başvurulmaması sonucu kesinleşen şikâyet başvurunun reddine yönelik işlemin davacıya tebliğ edildiği 05/03/2021 tarihi itibarıyla birinci ihale kapsamında ihalenin uhdesinde kalmayacağının davacı tarafından anlaşıldığı ve uyuşmazlık konusu sözleşmeye ilişkin menfî zararının bu tarihte doğduğu kabul edilebilirse de dördüncü ihale kapsamından, yapılması planlanan işin aynı olduğu ve anılan tarih itibarıyla davacının dördüncü ihalenin uhdesinde kalmasına yönelik umudunun bulunduğu, dördüncü ihalenin davacının uhdesinde kalması hâlinde sonuç olarak yapılan masrafların boşa yapılmış olmayacağı, İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararları da dikkate alındığında, dördüncü ihale sonuçlanmadan önce davacından dava açmasının beklenilmesinin makul olmayacağı, dördüncü ihale kapsamında davacı ile sözleşme akdedilmeyeceğinin davacı tarafından öğrenildiği anda iddia edilen menfî zarar kararlarının tam ve kesin şekilde doğduğu sonucuna varılmıştır.

Bu itibarla, mahkemeye erişim hakkı çerçevesinde, tam yargı davasında, dava açma süresinin zararın ilgilisince öğrenildiği tarihten başlatılması gerektiği, tam yargı davasına konu zararın, davacının dördüncü ihalenin uhdesinde kalma umudunu kaybettiği 09/06/2021 tarihinde doğduğu, zararın doğumundan itibaren süresinde açılan işbu davada süre aşımı bulunmadığı ve aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine yönelik temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında usûl düzenlemelerine uygunluk bulunmadığı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

ESAS YÖNÜNDEN:

MADDİ OLAY :

1.    ESHOT Genel Müdürlüğünce 05/08/2019 tarihinde açık ihale usulüyle 2019/316163 ihale kayıt numaralı "Akıllı Ücret Toplama Sistemi Hizmet Alım İşi" ihalesi gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen birinci ihaleye davacı ile dava dışı ... Yazılım ve Bilişim Tenoloji Ticaret A.Ş. (Şirket) tarafından teklif sunulmuştur. Davacının sunmuş olduğu teklif uyarınca kendisinden aşırı düşük teklif açıklaması istenilmiş ve aşırı düşük teklif açıklaması hukuka uygun bulunarak davacı ile idare arasında 14/11/2019 tarihinde sözleşme akdedilmiştir.

2.   Dava dışı şirket tarafından ihale dokümanına yönelik itirazen şikâyet başvurusunun reddine ilişkin 02/10/2019 tarih ve 2019/UH.II- 1281 sayılı Kurul kararına karşı açılan davada, Ankara 18. İdare Mahkemesi'nin 26/12/2019 tarih ve E:2019/2065, K:2019/2657 sayılı kararıyla dava konusu işlemin kısmen iptaline karar verilmesi üzerine 29/01/2020 tarih ve 2020/MK-23 sayılı Kurul kararıyla birinci ihalenin iptaline karar verilmiştir. Anılan karar üzerine davacı ile idare arasındaki sözleşme 07/02/2020 tarihinde feshedilmiştir.

3.   Birinci ihalenin iptal edilmesi nedeniyle davalı idare tarafından 21/05/2020 tarihinde açık ihale usulüyle 2020/184707 ihale kayıt numaralı ikinci ihale gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen ikinci ihale dava dışı şirketin uhdesinde kalmış ise de anılan şirketin 14/05/2020 tarihli itirazen şikâyet başvurusu üzerine 04/06/2020 tarih ve 2020/UH.I-1004 sayılı Kurul kararıyla ihalenin iptaline karar verilmiştir.

4.  İkinci ihalenin Kurul kararıyla iptali üzerine 28/09/2020 tarihinde 2020/430047 ihale kayıt numaralı üçüncü ihale gerçekleştirilmiştir.

Gerçekleştirilen üçüncü ihaleye davacı ile dava dışı şirket tarafından teklif sunulmuş ise de ihale geçerli teklif bulunmaması nedeniyle idare tarafından 15/10/2020 tarihinde iptal edilmiştir.

5. Birinci ihalede ihale dokümanına yapılan itirazen şikâyet başvurusunun reddine ilişkin 02/10/2019 tarih ve 2019/UH.II-1281 sayılı Kurul kararına karşı açılan davada, dava konusu işlemin kısmen iptali yolundaki Ankara 18. İdare Mahkemesi'nin 26/12/2019 tarih ve E:2019/2065, K:2019/2657 sayılı kararına karşı taraflarca yapılan temyiz başvurusu üzerine gerçekleştirilen temyiz incelemesi sonucunda, anılan kararın Dairemizin 28/09/2020 tarih ve E:2020/812, K:2020/2290 sayılı kararıyla kısmen onanmasına, kısmen bozulmasına karar verilmiş, Dairemiz kararının yerine getirilmesi için 02/12/2020 tarih ve 2020/MK-293 sayılı Kurul kararıyla ihalenin iptaline yönelik Kurul kararının iptaline karar verilmiştir.

6. Üçüncü ihalenin geçerli teklif bulunmaması nedeniyle idare tarafından iptali üzerine, 22/01/2021 tarihinde 2020/718306 ihale kayıt numaralı dördüncü ihale gerçekleştirilmiştir.

7.  Birinci ihalenin iptaline ilişkin Kurul kararının iptal edilmesi üzerine, 11/02/2021 tarih ve 2 sayılı ihale komisyonu kararıyla davacı tarafından 05/02/2021 tarihinde yapılan aşırı düşük teklif açıklaması yeterli görülmeyerek, ihalede geçerli teklif kalmadığından bahisle birinci ihalenin iptaline karar verilmiştir. Anılan ihale komisyonu kararına karşı davacı tarafından 23/02/2021 tarihinde şikâyet başvurusunda bulunulması üzerine, davalı idare tarafından 03/03/2021 tarihinde şikâyet başvurusu reddedilmiş ve bu karar 05/03/2021 tarihinde davacıya tebliğ edilmiştir. Şikâyet başvurusunun reddine yönelik işleme karşı davacı tarafından itirazen şikâyet başvurusunda bulunulmamıştır.

8. Dördüncü ihalede davacının teklifinin aşırı düşük olması üzerine, idare tarafından davacıdan aşırı düşük teklif açıklaması istenilmiştir. İstenilen aşırı düşük teklif açıklamasına yönelik olarak davacı tarafından 22/02/2021 tarihinde şikâyet başvurusunda bulunulmuş ise de anılan başvuru davalı idare tarafından 05/03/2021 tarihinde reddedilmiştir. Şikâyet başvurusunun reddine yönelik işleme karşı davacı tarafından 15/03/2021 tarihinde itirazen şikâyet başvurusunda bulunulmuş, 07/04/2021 tarih ve 2021/UH.II-786 sayılı Kurul kararıyla davacıdan istenen aşırı düşük teklif açıklamasının belirsiz olması nedeniyle tekrar aşırı düşük teklif açıklaması istenilmesi için düzeltici işlem belirlenmiştir.

9.   İkinci ihalenin iptaline ilişkin 04/06/2020 tarih ve 2020/UH.I- 1004 sayılı Kurul kararının iptali istemiyle açılan davada, Ankara 2. İdareMahkemesi'nin 29/09/2020 tarih ve E:2020/1242, K:2020/1509 sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiş ise de Dairemizin 14/01/2021 tarih ve E:2020/3638, K:2021/90 sayılı kararı ile dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Dairemizin anılan kararının uygulanması amacıyla 24/03/2021 tarihli 2021/MK-116 ve 2021/MK-117 sayılı Kurul kararlarıyla ikinci ihalenin iptaline yönelik işlemin iptaline karar verilmiştir.

10.  İkinci ihalenin iptaline yönelik Kurul kararının iptal edilmesi üzerine, davalı idarece ihale komisyonu kararı uyarınca ihale sürecine devam edilebilmesi için isteklilerden teklif geçerlilik süresi ile geçici teminat mektubunun süresinin uzatılması talep edilmiş, dava dışı şirket tarafından 26/04/2021 tarih ve 18280 sayılı yazı ile teklif geçerlilik sürelerinin ihale dokümanında belirtilen teklif geçerlilik süresi olan 120 gün kadar uzatılmış ve uzatılan süreye uygun olarak geçici teminat mektubu da idareye sunulmuştur.

11.   İkinci ihale kapsamında dava dışı şirket ile 31/05/2021 tarihinde sözleşme akdedilmiştir.

12.  İdare tarafından, ikinci ihale kapsamında dava dışı şirket ile sözleşme akdedilmesi nedeniyle, dördüncü ihalede davacıdan aşırı düşük teklif açıklaması istenilmeden ve buna yönelik bir karar verilmeden, gelinen aşamada dördüncü ihalenin 09/06/2021 tarihinde iptaline karar verilmiş ve aynı gün anılan şirketle sözleşme akdedildiği ve dördüncü ihalenin iptal edildiği davacıya bildirilmiştir.

Bunun üzerine 07/09/2021 tarihinde Mahkeme kaydına alınan dilekçeyle bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 36. maddesinin 1. fıkrasında, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." kuralına yer verilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanun'un 2. maddesinde, "İdari dava türleri şunlardır: (...) b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, (...)"; 7. maddesinin 1. fıkrasında, "Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür."; 8. maddesinin 1. ve 3. fıkralarında, "Süreler, tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlar. Bu Kanunda yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa bu süreler, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılır."; 12. maddesinde, "İlgililer haklarını ihlâl eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması hâlinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu hâlde de ilgililerin 11 'inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır." kurallarına yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan âdil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (AYM, Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlâl edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).

Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler hukuk güvenliği ilkesi gereği olup adil yargılanma hakkının ihlâli olarak değerlendirilemez. Anılan süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet ederler. Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler, devletin takdir yetkisi içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı oldukça ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa'da yer alan hak arama hürriyetini engellemiş sayılmazlar (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stubbings ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 22083/93,22095/93; 22/10/1996, § 51).

Bunun yanında bir mahkemeye başvuru hakkının kanunî birtakım şartlara tâbi tutulması kabul edilebilir olsa da mahkemeler usûl kurallarını uygularken bir yandan âdil yargılanma hakkını ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da kanunlarda düzenlenen usûl kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdırlar (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).

Dosyanın incelenmesinden, davalı idare tarafından "Akıllı Ücret Toplama Sistemi Hizmeti Alımı" işi için dört adet ihalenin gerçekleştirildiği, bu ihalelerin dördüne de davacı tarafından iştirak edildiği, birinci ihalenin davacının uhdesinde kalması üzerine davacı ile sözleşme yapıldığı, bu sözleşme kapsamında davacı tarafından bazı masrafların gerçekleştirildiği, ihalenin Kurul tarafından iptaline karar verilmesi üzerine davacı ile yapılan sözleşmenin feshedildiği, birinci ihalenin iptaline yönelik kararın iptal edilmesi üzerine, davacı tarafından sunulan aşırı düşük teklif açıklaması yerinde bulunmayarak birinci ihalenin idare tarafından iptaline karar verildiği, anılan kararın davacıya tebliğ edilmesi üzerine, davacı tarafından şikâyet başvurusunda bulunulduğu ancak yapılan şikâyet başvurusunun idarece 03/03/2021 tarihinde reddedildiği, şikâyet başvurusunun reddine yönelik işlem davacıya 05/03/2021 tarihinde tebliğ edilmiş ise de davacı tarafından dördüncü ihaleye sunulan aşırı düşük teklif açıklamasının yerinde bulunmamasına yönelik işleme karşı yapılan şikâyet başvurusunun da reddine karar verildiğinin aynı gün davacıya tebliğ edildiği, bu karara karşı davacı tarafından itirazen şikâyet başvurusunda bulunulduğu ve Kurul tarafından davacıdan istenen aşırı düşük teklif açıklamasının tekrar istenilmesine yönelik düzeltici işlem belirlendiği, düzeltici işlemin gerekleri yerine getirilmeden önce ikinci ihalenin iptaline yönelik kararın iptal edilmesi nedeniyle, ikinci ihale kapsamında dava dışı şirketle sözleşme yapıldığı, dava dışı şirketle sözleşme yapılması ve bu nedenle dördüncü ihalenin iptal edilmesine yönelik kararın 09/06/2021 tarihinde davacıya tebliğ edilmesi üzerine 07/09/2021 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık, birinci ihalenin hukuka aykırı şekilde sonuçlandırılması üzerine sözleşme kapsamında yapılan masrafların tazmini istemiyle açılan davada, dava açma süresinin hangi tarihten başlatılması gerektiğinden kaynaklanmaktadır.

İdarî işlemlerden doğan tam yargı davalarında dava açma süresini düzenleyen 2577 sayılı Kanun'un 12. maddesi uyarınca idarî işlemden doğan tam yargı davalarında dava açma süresi kural olarak uyuşmazlık konusu idarî işleme karşı dava açma süresine tâbidir. Ancak ilgililer idarî işlemle birlikte tam yargı davası açabilecekleri gibi, idarî işleme karşı açtıkları iptal davasının kesin olarak karara bağlanmasından sonra da tam yargı davası açabilirler. Öte yandan, hukuka aykırı olduğu iddia olunan işleme karşı iptal davası açılmadan da tam yargı davası açılması mümkündür.

Tam yargı davalarında tazminata hükmedilebilmesinin tek şartı idarenin hizmet kusurunun bulunması değildir. Bunun yanında bir zararın varlığı ve zarar ile davalı idarenin hizmet kusuru arasında uygun illiyet bağının bulunması da gereklidir. Bu nedenle tam yargı davalarında, dava açma süresinin başlangıcı tespit edilirken aşırı şekilcilikten uzak bir şekilde, tazminatın şartlarının oluştuğu tarihin belirlenmesi önem taşımaktadır.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, zararın ilgilisince öğrenildiği tarihi dikkate almayan Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararı sonrasında yapılan bireysel başvuru üzerine alınan bir kararında, "Somut davada Mahkeme, başvuranın 25 Eylül 1995 tarihinde kafatasındaki mermiden haberdar olmadığı tartışma konusu olmadığından, kendisinin beş yıl içerisinde tazminat davası açmasının beklenmesinin mâkul olarak değerlendirilemeyeceğine hükmetmektedir. Mahkemenin nazarında, şahsî yaralanmayla ilgili tazminat davalarında dava açma hakkının, taraflar uğradığı zararı gerçekte değerlendirebildiğinde kullanılması gerekmektedir. Buna göre, söz konusu AİHM’e yapılacak bir başvuru olduğunda, başvuranın olaydan sonra beş yıl içerisinde tazminat talebinde bulunması söz konusu olamazdı; zira zarar ancak daha sonraki bir tarihte tespit edilmişti. Sonuç olarak, işbu davada, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi'nin süre sınırı hakkındaki katı yorumu, davanın esasının tam olarak incelenmesine engel olmuştur. Dolayısıyla Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, başvurana orantısız külfet yükleyerek, başvuranın mahkemeye erişim hakkının özüne halel getirmiştir." gerekçesiyle mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğine karar vermiştir.

Davacı tarafından, idarenin hizmet kusuru, birinci ihalenin hukuka aykırı şekilde sonuçlandırılarak kendisiyle sözleşme yapılmış olmasına dayandırılmaktadır. Sözleşmenin hukuka aykırı olarak yapıldığının öğrenildiği tarih 07/02/2020 ise de zararın öğrenildiği tarihin de ayrıca ortaya konulması gerekmektedir.

Davacı tarafından maddî tazminat istemine ilişkin olarak "Kesin teminat mektubu komisyonu", "Sözleşme damga vergisi", "Kamu ihale kurumu payı", "Validatör ve yedek parça alımı ile montajı", "POS cihazı alımı", "Dizüstü bilgisayar ve cep telefonu alımı", "Yedek parça montaj ve bakım hizmeti alımı", "Ofis kira gideri", "Ofis kurulum gideri", "Konaklama gideri", "Personel gideri" ve "Araç kiralama gideri" gibi masraflar talep edilmiş olduğundan, 07/02/2020 tarihinde davalı idarece feshedilen sözleşmeye güvenilerek yapıldığı iddia edilen söz konusu masrafların bir zarar kalemine dönüştüğü tarih, zararın aynı zamanda tam ve kesin olarak doğduğu tarihi gösterecektir.

Davacıyla imzalanan sözleşmenin feshinden ve birinci ihalenin Kurul kararıyla hukuk alemine dönmesinden sonra davacı tarafından yapılan aşırı düşük teklif açıklaması kabul edilmeyerek ihalenin idarece iptal edilmesi, bu karara karşı davacı tarafından şikâyet başvurusunda bulunulduktan sonra itirazen şikâyet yoluna başvurulmaması sonucu kesinleşen şikâyet başvurunun reddine yönelik işlemin davacıya tebliğ edildiği 05/03/2021 tarihi itibarıyla birinci ihale kapsamında ihalenin uhdesinde kalmayacağının davacı tarafından anlaşıldığı ve sözleşmeye ilişkin zararın bu tarihte doğduğu kabul edilebilirse de dördüncü ihale kapsamında yapılması planlanan işin birinci ihaleye konu işle aynı olduğu, anılan tarih itibarıyla dördüncü ihalenin davacının uhdesinde kalması ihtimalinin de bulunduğu, dördüncü ihalenin davacının uhdesinde kalması hâlinde sonuç olarak yapılan masrafların bir zarar kalemine dönüşmeyeceği, bu bağlamda aynı işe ilişkin olarak gerçekleştirilen ihale süreçleri birlikte değerlendirildiğinde davacı ile davalı idare arasında anılan işe ilişkin olarak sözleşme imzalanmayacağı noktasında bir kesinlik bulunmadığından ve dördüncü ihale sonuçlanmadan önce davacından dava açmasının beklenilmesi mâkul olmayacağından, dördüncü ihale kapsamında davacı ile sözleşme yapılmayacağının davacı tarafından öğrenildiği tarihte iddia edilen zarar kalemlerinin tam ve kesin bir şekilde doğduğu sonucuna varılmıştır.

Bu itibarla, tam yargı davasına konu zarar dördüncü ihalenin davacı uhdesinde kalma ihtimalinin bulunmadığının ortaya çıktığı 09/06/2021 tarihinde kesinleştiğinden, zararın doğumundan itibaren süresinde açılan işbu davada süre aşımı bulunmamakta olup aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddine ilişkin temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında usûl kurallarına uygunluk görülmemiştir.

KARAR SONUCU :

Açıklanan nedenlerle;

1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;

Editör: Mustafa Rüzgar