Disiplin Soruşturmasında Hukuka Aykırı Elde Edilen Deliller Danıştay Kararları
Hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin disiplin soruşturmasında kullanılıp kullanılmayacağı ,kullanılacaksa hangi şartlarda elde edilen delillerin disiplin soruşturmasında geçerli olacağı hususunda daha önceki yıllarda verilmiş olan danıştay kararları yazımız ekinde yer almaktadır.Yapılan disiplin soruşturmalarının mevzuata uygun olarak yapılması ve tamamlanması açısından ilgili kararlar muhakkikler açısından önem arz etmektedir.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’ nun 21.04.2010 tarih, 2010/1391 E., 2010/273 K. sayılı kararında, İzmir Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğünde gümrük muhafaza memur olarak görev yapan davacının 11.5.1999 günü Arena programında yayınlanan, personelin iş sahipleri ile para alışverişi ve rüşvet olaylarına ilişkin görüntülerde yer aldığının saptanması üzerine disiplin soruşturması başlatıldığı, soruşturma sonucu düzenlenen raporda, davacı ile bir miktar para aldığı iş takipçisi tarafından, görüntülerdeki kişilerin kendileri olduğunun kabul edildiği, bu hale göre, davacının kayıt işlemleri sırasında iş takipçisi olan kişi ve başka bir şahıs tarafından çekmecesine bırakılan parayı aldığının açıkça görülmesi karşısında, davacı ile iş takipçisi ve başka bir şahıs arasındaki para alışverişinin sabit olduğu, bu fiilin davacı açısından memuriyet sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici harekette bulunmak niteliğinde olduğu sonucuna varıldığı; bu durumda, disiplin soruşturması neticesi davacının sübuta eren bu eylemi nedeniyle Devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin dava
konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı yönündeki yerel mahkeme kararı onanmıştır. Böylelikle, kişilerin özel hayatına müdahale niteliğinde olan gizli kamera çekimlerinin – hukuka aykırı delil olduğu göz ardı edilerek disiplin soruşturması kapsamında delil olarak kabul edilmiştir.
Danıştay 12. Dairesi’ nin 04.02.2011 tarih, 2010/64 E., 2011/474 K. sayılı kararında, bir kamu görevlisi aleyhine yürütülen adli tahkikatta, telefon dinleme tutanaklarına göre uyuşturucu madde nakletme işinde diğer şüpheliler ile birlikte hareket ettiğinin belirtilmesi ve mahkumiyetine karar verilmesi gerekçe gösterilerek kaçakçılık yapmak veya kaçakçılarla ilişki kurmak suçunu işlediğinden bahisle Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü’nün 8/22. maddesi uyarınca meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemin iptali dava konusu edilmiştir. Kararda, “disiplin soruşturması ve yargılaması, ceza soruşturma ve kovuşturmasından bağımsız ve ayrıdır. Bu nedenle, ceza soruşturması ve kovuşturması sırasında kullanılamayan veya kullanılmayan bir kısım delillerin disiplin soruşturması ve yargılaması sırasında kullanılmasında hukuka aykırı bir durum olmadığı gibi, disiplin hukukunda kimi durumlarda kanaatin yeterli olması nedeniyle, bunu yasaklayan bir düzenlemeye de yer verilmemiştir” denilmek suretiyle, kamu görevlisinin kabul etmediği, üçüncü kişilerin teknik takip ve yasal dinlenmesi neticesinde elde edilen bilgiler doğrultusunda kamu görevlisinin şahıslarla görev ilişkisini aşacak derecede samimi, şifreli ve şüphe uyandırıcı derecede konuşmalarının olması karşısında, Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü’nün 8.maddesinin 22.bendinde yer alan “kaçakçılarla ilişki kurmak” fiilini işlediği yönünde hüküm tesis edilmiştir
Aynı Dairenin 2001/774 E., 2002/976 K. sayılı kararında, davacı tarafından, başka delillerle desteklenmedikçe sırf kaset görüntülerine dayalı olarak suçun sabit olduğunu kabul etmenin genel hukuk ilkelerine aykırı olduğu, kaldı ki görüntülerin yayımlandığı televizyon kanalınca orjinal kasetlerin silindiği ve aleyhinde verilmiş herhangi bir mahkumiyetinin de bulunmadığını ileri sürülmekte iken, televizyon programında kullanılan kaset kayıtlarının delil olarak değerlendirildiği disiplin soruşturmasında tesis edilen cezanın hukuka uygun olduğu kabul edilmiştir.
Danıştay 12. Dairesi’ nin 30.05.2017 tarih, 2016/7260 E., 2017/2823 K. sayılı kararında, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi disiplin hukukunda da uygulama alanı bulduğu, disiplin yaptırımı uygulanacak kişi tarafından ikrar edilmeyen ve eldeki mevcut deliller ile disiplin normuna aykırı fiilin ispatı mümkün olmayan hallerde “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereğince ilgiliye disiplin cezası verilemeyeceğinin kabulü gerekmekte olduğu ifade edilmiştir
Danıştay 16. Dairesi’ nin 11.11.2015 tarih, 2015/3643 E., 2015/6993 K. sayılı kararında, dava konusu meslekten çıkarma cezasına esas alınan davacıya isnat edilen fiillerin, büyük oranda davacı dışındaki üçüncü kişilerin telefon görüşmelerinin usulüne uygun olarak dinlenilmesi sonucu elde edilen tapelerden tespit edildiği görüldüğünden, öncelikle bu tapelerin davacıya verilen meslekten çıkarma cezası açısından delil olarak kullanılıp kullanılamayacağı konusunun irdelenmesi gerekmekte olduğuna hükmedilerek aşağıdaki ifadelere yer verilmiştir:
“…5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tesadüfen elde edilen deliller” başlıklı 138. maddesinin 2. fıkrasında “Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak 135; inci maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir.” hükmüne yer verilmek ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun E:2013/483, K2013/599 sayılı kararında “Maddi gerçeğin araştırılması aşamasında kişisel ya da toplumsal değerlerin korunması zorunludur.
Bu değerlerin korunması amacıyla kanun koyucu delillerin serbestliği ilkesine delil yasakları olarak adlandırılan birtakım sınırlamalar getirmiştir. Delil yasakları delil elde etme ve delil değerlendirme yasağı olarak iki gruba ayrılmaktadır. Delillerin elde edilme şekline ilişkin yasaklara delil elde etme yasakları, hukuka uygun elde edilmiş olsa bile o delilin yargılamada ortaya konulup değerlendirilmesine ilişkin yasaklara ise delil değerlendirme yasakları denilmektedir. CMK’nın telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında elde edilen delillerin aynı Kanun’un 135. maddesinin altıncı fıkrasında sayılanlar dışında bir suçun soruşturma ve kovuşturulmasında kullanılmaması ise delil değerlendirilmesi yasaklarına örnek olarak gösterilebilir. 5271 sayılı CMK’nın 217. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” şeklindeki düzenleme ile ayrıca ceza muhakemesinde kullanılacak delillerin hukuka uygun şekilde elde edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Ancak, 135. maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlarla sınırlı olmak kaydıyla aynı soruşturma veya kovuşturmayla ilgili suçlar yönüyle evleviyetle kullanılabileceğinin kabulü gerekir” denilmekle, 135. maddede sayılan suçlar için başlatılmış bir soruşturma veya kovuşturmada elde edilen delillerin 135. madde kapsamında olmayan suçlar için kullanılamayacağı kabul edilmiş olmaktadır.
Yukarıda yer verilen kanun hükümleri ve yargı kararlarının değerlendirilmesinden, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında elde edilen ses kayıtlarının, bu soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan üçüncü kişiler hakkında yürütülecek disiplin soruşturmasında delil olarak kullanılamayacağı ve sadece bu delillere dayanılarak disiplin cezası verilemeyeceği sonucuna ulaşılmaktadır.
Bu durumda, dava konusu disiplin cezasının verilmesinde, davacının özel hayatı kapsamındaki davranış ve ilişkilerinin belirleyici olduğu anlaşıldığından, davacıya verilen meslekten çıkarma cezasının, Anayasanın 20. maddesi ve AİHS’nin 8. maddesinde tanımlanan özel hayatın gizliliği hakkına orantısız bir müdahale oluşturduğu ve bu yönüyle hukuka uygun olmadığı sonucuna varılmasının yanısıra; “soruşturmada adı geçen suç örgütü lideri ve üyesi kişilerin bir kısım adli işlerini takip etmek” ve “bahsi geçenlerin kendi işlerinde mesleki sıfat ve konumunu kullanmalarına müsaade etmek” gibi davacının mesleki hayatına ilişkin olan suçlamaların ise davacı aleyhine delil olarak kullanılamayacak olan tapeler dışında, her türlü şüpheden uzak, kesin ve somut delillerle kanıtlanamadığından, davacıya verilen meslekten çıkarma cezasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır…”.