Disiplin cezası için ceza yargılaması sonucunun beklenmesi gerektiği hakkında karar
Bir memura isnat olunan disiplin cezasına konu fiillerin, Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre cezalandırılmasının gerekli olduğu durumda, disiplin cezası hakkında karar verilmesi için mevcut deliller yeterli görülmeyerek ceza mahkemesi kararına ihtiyaç duyulduğu kanaati hasıl olmuş ise, disiplin cezasına konu fiilin hukuki denetiminden önce ceza mahkemesi kararının kesinleşmesinin beklenmesi gerektiği hakkında karar.
Danıştay 12. Daire Başkanlığı 2019/6526 E. , 2021/6975 K.
"İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONİKİNCİ DAİRE
Esas No : 2019/6526
Karar No : 2021/6975
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: … Defterdarlığı Cumhuriyet Üniversitesi Döner Sermaye Saymanlık Müdürlüğünde veznedar olarak görev yapan davacının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Maliye Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun … tarih ve … karar sayılı kararının iptali ve bu işlem nedeniyle mahrum kaldığı parasal haklarının ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:… , K:… sayılı kararla; davacının zimmet suçunu işlediğinin gerek samimi ikrarı gerekse soruşturma raporu ile sabit olduğu, aynı fiilden dolayı … Ağır Ceza Mahkemesinin … esasında yargılamanın devam ettiği ve sonucunun beklenilmesine gerek olmadığı, zira 657 sayılı Kanun'un 131. maddesinde aynı olaydan dolayı memur hakkında ceza mahkemesinde kovuşturmaya başlanmış olmasının disiplin soruşturmasını geciktirmeyeceği, memurun; ceza kanununa göre mahkum olması veya olmaması hallerinin, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olmayacağı hükmünün yer aldığı, yüz kızartıcı nitelikteki bu eylemine uygun olarak 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendi uyarınca tesis edilen davaya konu işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını gerektirecek nitelikte görülmediği gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Dava konusu işlemin hukuka aykırı, ölçüsüz ve orantısız olduğu ve bir alt cezanın uygulanması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Dava dosyasının incelenmesinden; davacının … Defterdarlığı Cumhuriyet Üniversitesi Döner Sermaye Saymanlık Müdürlüğü'nde veznedar olarak görev yapmakta iken, kasada bulunan paralardan zaman zaman ihtiyacı nispetinde kullandığı, ilerleyen günlerde kullanmış olduğu parayı tamamlayarak kasada bulunan paralarla birlikte kurum hesabına yatırdığı gerekçesiyle Devlet memurluğundan çıkarılma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Maliye Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun … tarih ve … karar sayılı kararının iptali ve bu işlem nedeniyle mahrum kaldığı parasal haklarının ödenmesine karar verilmesi istemiyle görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İLGİLİ MEVZUAT:
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendinde, “Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak” fiili, Devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fiil ve haller arasında sayılmıştır.
Aynı Kanun'un 131. maddesinde, "Aynı olaydan dolayı memur hakkında ceza mahkemesinde kovuşturmaya başlanmış olması disiplin kovuşturmasını geciktiremez. Memurun ceza kanununa göre mahkum olması veya olmaması halleri, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olamaz." hükmü yer almaktadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
657 sayılı Kanun'un yukarıda anılan hükmü kapsamında ceza mahkemesi kararlarının disiplin cezalarına etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Disiplin cezasının sebebini oluşturan eylem ve davranışlar, aynı zamanda ceza kanununda da suç sayılabilir. Bu durumda, disiplin cezası yaptırımı ile birlikte ceza yaptırımı da uygulanabilir. Bu iki yaptırım türünün hukuki dayanağı, amaç ve sonuçları birbirlerinden farklıdır. Ceza yargılamasında suçun niteliği ve delillerin takdirinde uygulanan ilke ve kurallar ile disiplin hukuku açısından uygulanan ilke ve kurallar birbirinden farklı olduğundan, idarenin, kamu görevlisi hakkında disiplin cezası vermemesi, ceza mahkemelerince ceza verilmesine hukuki engel oluşturmayacağı gibi, aynı şekilde, ceza yargılaması sonucu beraat kararı verilmiş olmasının da, kuramsal olarak, disiplin cezası verilmesine engel teşkil etmeyeceği açıktır.
Ancak; ceza yargılaması neticesinde suçun unsurlarının oluşmadığı ya da suçun o kişi tarafından işlenmediği gerekçesiyle verilen beraat kararının, disiplin cezası bakımından da sadece aynı suç nev'i bakımından bağlayıcı olacağı; bir başka ifadeyle, ceza yargılamasının (beraat kararının) konusunu teşkil eden suç, disiplin hukuku yönünden de aynı suç kapsamında değerlendirilerek disiplin cezası verilemeyeceği kuşkusuzdur.
Ayrıca, ceza yargılaması neticesinde suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle ya da delil yetersizliğinden dolayı beraat eden memurun eylem, tutum ve davranışlarının bir başka disiplin suçu kapsamına girmesi halinde, disiplin hukuku yönünden başka bir disiplin cezası ile cezalandırılmasına hukuki bir engel bulunmamaktadır.
Bir memura isnat olunan disiplin cezasına konu fiillerin, Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre cezalandırılmasının gerekli olduğu durumda, disiplin cezası hakkında karar verilmesi için mevcut deliller yeterli görülmeyerek ceza mahkemesi kararına ihtiyaç duyulduğu kanaati hasıl olmuş ise, disiplin cezasına konu fiilin hukuki denetiminden önce ceza mahkemesi kararının kesinleşmesinin beklenmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusu olayda; disiplin cezasına konu fiillerin aynı zamanda Türk Ceza Kanunu kapsamında da suç olması nedeniyle, davacının … Ağır Ceza Mahkemesi'nin … esas no'lu dosyasında yargılandığı ve bu dava sonucunda davacının mahkumiyet aldığı ancak davacı hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Ceza yargılamasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen durumlarda sanığın suçlu olduğu konusunda ulaşılmış bir vicdani kanaat bulunmakta ve bu kanaat “kasten yeni bir suç” işlenmemesi şartına bağlı olarak sadece hüküm ifade etmemektedir.
Dava konusu olayda, her ne kadar İdare Mahkemesince … Ağır Ceza Mahkemesi'nin … esas no'lu dosyasında açılan davanın sonucunun beklenilmesinin gerekli olmadığı belirtilmiş ise de ceza yargılamasına konu olan fiilin, disiplin cezasına konu edilen fiil ile aynı olması nedeniyle ceza yargılaması sonucunun beklenmesinin gerekli olduğu, ancak ceza davası sonucunda davacının suçlu bulunduğu, sadece hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, dolayısıyla davacıya isnat edilen fiillerin sabit olduğu anlaşıldığından, bu sebeble davanın reddine karar verilmesi gerekirken, sadece disiplin soruşturma raporuna dayanılarak verilen İdare Mahkemesi kararının gerekçesi yerinde görülmemiştir.
Bu durumda; davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine ilişkin temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle onanması gerekmektedir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararının yukarıda belirtilen gerekçe ile ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 50. maddesi uyarınca, bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın … İdare Mahkemesine gönderilmesine, 21/12/2021 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.
(X) KARŞI OY:
Dava dosyasının incelenmesinden; davacının … Defterdarlığı Cumhuriyet Üniversitesi Döner Sermaye Saymanlık Müdürlüğü'nde veznedar olarak görev yapmakta iken, kasada bulunan paralardan zaman zaman ihtiyacı nispetinde kullandığı, ilerleyen günlerde kullanmış olduğu parayı tamamlayarak kasada bulunan paralarla birlikte kurum hesabına yatırdığı gerekçesiyle Devlet memurluğundan çıkarılma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Maliye Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun … tarih ve … karar sayılı kararının iptali ve bu işlem nedeniyle mahrum kaldığı parasal haklarının ödenmesine karar verilmesi istemiyle görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin iki boyutu bulunmaktadır. Buna göre ilk boyut, bir suç isnadında bulunulmasından ceza yargılamasının sonuçlanmasına kadar geçen süreci güvence altına almaktadır. İkinci unsur ise mahkûmiyet hükmüyle sonuçlanmayan ceza yargılamalarıyla bağlantılı müteakip yargılamalar bağlamında kişinin masumiyetine saygı gösterilmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Ceza yargılamasının devam ettiği sürece ilişkin ilk unsurun kapsamı sadece ceza yargılamalarının adilliğini temin etmek adına usule ilişkin bir güvence olmakla sınırlı değildir. Bu ilke daha geniş kapsamlı olup hiçbir devlet temsilcisinin kişinin suçluluğu bir mahkeme tarafından tespit edilmeden o kişinin suçlu olduğuna ilişkin bir ifadede bulunmamasını gerektirir. Masumiyet karinesi yalnızca ceza yargılamaları bağlamında değil ceza yargılamaları ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer davalarda ya da disiplin incelemelerinde de ihlal edilebilecek niteliktedir. Bu bağlamda, masumiyet karinesinin korunmasına ilişkin ikinci boyut ceza yargılamaları mahkûmiyetten başka bir şekilde sonlandığı zaman devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda suç ile ilgili olarak kişinin masumiyetine ilişkin şüphe duyulmamasını gerektirir (Kemal Coşkun/Türkiye, B. No. 45028/07, 28/3/2017, §§ 41, 43).
AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasının disiplin yetkisini haiz makamların ceza yargılaması kapsamında kendisine suç isnat edilen ve eylemi usule uygun bir şekilde tespit edilen bir kamu görevlisine yaptırım uygulamasını engellemek gibi bir amacı veya etkisi bulunmadığına kanaat getirmiştir. AİHM, Sözleşme’nin, herhangi bir eylem nedeniyle hem ceza hem de disiplin yargılamalarının başlatılmasına veya söz konusu iki yargılama türünün eş zamanlı olarak yürütülmesine halel getirmediğine vurgu yaparak cezai sorumluluğun kaldırılması hâlinde bile daha hafif bir ispat külfeti temelinde aynı olaylardan doğan hukuki veya diğer sorumlulukların tesis edilmesine halel getirilmediğine işaret etmektedir. Ancak nihai bir cezai hüküm olmaksızın disiplin yargılaması kapsamında, iddiaya konu hareketi nedeniyle başvurana cezai sorumluluk yükleyen bir ifadenin bulunması hâlinde 6. maddenin ikinci fıkrası kapsamına giren bir mesele söz konusu olacaktır (Seven/Türkiye, B. No: 60392/08, 23/1/2018, § 51).
2709 sayılı TC Anayasa’sının “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” kuralına, 38. maddesinin dördüncü fıkrasında; “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” kuralına yer verilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin Emre cenik Başvurusu (Başvuru No: 2015/19678) kararında; “Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile "adil yargılanma" hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905, 19/04/2017, § 27).
Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı kesin hükümle mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davası sonucunda kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya suçu işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkında beraat kararı verilen durumlarda ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi hâlinde kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü böyle durumlarda Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle suçlu sayılamaz (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 61).
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, mahkûmiyet konusunda vicdani kanaate ulaşmış mahkemenin buna ilişkin hükmü açıklamayı belirli bir süre ertelemesini, bu süre zarfında hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ve bu süre sonunda kişinin başka suç işlememesi hâlinde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmesini ifade eder. Bu çerçevede ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet kararına dayanılması masumiyet karinesi ile çelişebilir (Kürşat Eyol, §§ 28, 29)
Masumiyet karinesi, suç isnadının karara bağlandığı yargılamalarda geçerli olduğu için Sözleşme’nin 6. maddesinde ifade edilen “medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar” çerçevesinde değerlendirilen idari davalar, kural olarak masumiyet karinesinin uygulama alanı dışında kalmaktadır. Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olan maddi olayın tespitinde idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza mahkemesinin daha önce verdiği karara uygun hareket etmelidir (Hüseyin Şahin [GK], B. No: 2013/1728, 12/11/2014, § 39).
Buna göre kamu otoritelerince suçluluğu hükmen sabit olmamış (hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunmayan) kişiye "suçlu" muamelesi yapılamaz. Diğer bir ifadeyle suç isnadına bağlı yargılamalarda mahkumiyet dışındaki diğer tüm sonuçlarda masumiyet karinesi varlığını sürdürür ve kamu otoritelerinin buna saygı duyulmadığını gösteren bir tutum takınmaktan uzak durmaları beklenir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının bir mahkumiyet kararı olmadığı tartışmasızdır. Dolayısıyla ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet kararına dayanılmak suretiyle kişinin masumiyetine gölge düşürecek, onun masumiyetinden kuşku duyulmasına neden olacak şekilde özensiz davranışlardan kaçınılmalıdır.
Bununla birlikte idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karardan söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Ramazan Tosun, § 63; Hüseyin Şahin, § 40). Bu kapsamda karar vericilerin kullandıkları dil kritik önem taşır (Mustafa Kıvrak, B. No: 2013/3175, 20/2/2014, § 36).
Öte yandan, ceza muhakemesi sonucunda isnat edilen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması dışında ceza mahkemesi hükmü, idare makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir. Ancak cezai sorumluluğu ortadan kalkmış olsa dahi, aynı olaylar nedeniyle -daha hafif bir ispat külfeti temelinde- kişi hakkında başka tür bir sorumluluğun tesis edilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Kürşat Eyol, § 30).”
Başvuruya konu ... fiiler, 5237 sayılı Kanun'da suç olarak düzenlenmiş fiillerdir. Somut olayda derece mahkemesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına atıfla başvurucuya .... suçlamasının yöneltildiğini ve yargılama sonucunda başvurucunun ... suçunu işlediğinin sabit bulunduğunu belirtmiştir. Derece mahkemesinin, başvurucunun ... eylemini gerçekleştirdiğinin sabit olduğunu ifade etmiş olması, disiplin alanının sınırlarını aşarak ceza hukuku alanına taşan bir değerlendirme mahiyetindedir. Mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına atıfla yapılan bu değerlendirme, başvurucunun mahkumiyetle neticelenmemiş fiili yönünden ona "suçlu" muamelesi yapılması sonucunu doğurmuştur. Bu kapsamda derece mahkemesinin kullandığı dil başvurucunun masumiyetine gölge düşürücü nitelikte olup hakkındaki yargılamanın, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile neticelenmiş olmasını anlamsız hâle getirmiştir. Gerekçeli kararda yapılan değerlendirme ve kullanılan ifadelerin masumiyet karinesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir” gerekçesiyle Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında hüküm altına alınanmasumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Bakılan davada, davacı hakkında “zımmet” iddiasıyla açılan ceza davası sonucunda davacının mahkumiyetine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
Disiplin yönünden ise ceza davasına konu olan aynı eyleminden dolayı yapılan idari soruşturma sonucunda, fiilin sabit olduğundan bahisle 657 sayılı Kanunun 125 nci maddesinin Birinci fıkrasının E/g bendi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Yukarıda sözü edilen, Anayasa Mahkemesi kararı dikkate alındığında; disiplin cezasına konu olan eylemin, aynı zamanda Türk Ceza Kanununa göre de suç olması halinde ceza davasında verilecek kararın disiplin cezasını etkileyeceği açık olup, ceza yargılaması sonucunda verilen; “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kararının masumiyet karinesi kapsamında olmasına karşın disiplin hukukuna göre fiilin sabit olduğu sonucuna ulaşılarak disiplin cezası ile cezalandırılmasının, masumiyet karinesinin ihlali sonucunu doğurduğu açıktır.
Belirtilen nedenlerle, davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine ilişkin temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği görüşüyle aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.