Tebellüğden İmtina Edildiğine İlişkin Tutanak  Yazılı Bildirimin Yerine Geçmez

Kamu kurumlarında çalışan personellere yapılacak olan bildirimlerin çoğunluğu yazılı olarak yapılmak zorundadır.Yazılı olarak yapılması öngörülen bazı bildirimler memurlar tarafından çeşitli nedenlerle kabul edilmemekte ve memur tebellüğden imtina etmektedir.Memurun kendisine yazılı olarak  tebliğ edilmesi gereken belgelerin memurca tebellüğ edilmemesi üzerine idareler memurun tebellüğden imtina ettiği yönünde tutanak düzenleyerek bundan sonra iş ve işlemleri  ilgili yazının memura tebliğ edilmiş olduğunu varsayarak yürütmektedirler.Ancak daha önceki yıllarda verilmiş olan bir Danıştay kararında memurun tebellüğden imtina etmiş olduğuna dair idarece düzenlenen  tutanağın memura bildirim yapılmış olduğu sonucunu doğurmadığı yönünde karar verilmiştir.

İlgili mahkeme kararında  memurun kendisine tebliğ edilmek istenen evrakı teslim almaması üzerine düzenlenen tutanakta  memurun tebellüğden imtina etmiş olduğuna ilişkin ibare olmasının memura yazılı olarak yapılması gereken bildirimin sonuçlarını doğurmayacağı,memura bildirim yapılmış olması için yazılı belgede yer alan bilgilerin memura sözle iletilmiş olması gerektiği ve bu durumunda ilgili tutanakta imza altına alınmış olması hükmüne yer verilmiştir.

Tebellüğden imtina edildiğine ilişkin tutanağın, yazılı bildirimin yerine geçmeyeceği hakkında karar.

Doktora yapan memura iki kademe verilmesi Doktora yapan memura iki kademe verilmesi
Danıştay Beşinci Daire, Esas No : 2003/5993, Karar No : 2004/2832
     ........., idari işlemin bildirim tarihinden itibaren 60 gün olduğu; bu sürenin yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı hükmü getirildiği; bakılan davada, idarece dava konusu işlemin 26.7.2002 tarihinde davacıya tebliğ edilmek istenildiği; ilgilinin sözü edilen tebligatı almaktan kaçınması üzerine bu durumun 26.7.2002 tarihli tutanakla kayıt altına alındığı; bu suretle yazılı bildirimle beklenen amacın gerçekleştiği; sözü edilen tarihi izleyen 27.7.2002 gününden itibaren 60 gün içinde dava açılması gerekirken, bu süre geçtikten sonra 25.9.2002 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenemeyeceği gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
     Davacı, davanın süresinde olduğunu ileri sürmekte ve anılan kararın temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
     2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7/1. maddesinde, Danıştay'da ve idare mahkemelerinde idari dava açma süresinin, kural olarak, altmış gün olduğu belirtilmiş; Anayasanın 125. maddesinde ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinin 2/a. bendinde de, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı hükme bağlanmak suretiyle idari davalarda dava süresinin başlamasında "yazılı bildirim" in esas alınması öngörülmüştür.
     Anılan kural, yönetilenlere menfaatlerini ihlal eder nitelikteki işlemlerin idare tarafından açık ve anlaşılır bir biçimde duyurularak bir yandan onlara bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmaları konusunda inceleme ve düşünme imkanı sağlamak, öte yandan gereksiz, müphem ve mükerrer başvurulara meydan vermemek amacını taşımaktadır. Ancak bu kural idare mahkemesi hakiminin uygulamayı, uygulamanın sonuçlarını, dosyada mevcut bilgi ve dava konusu işlemin ve bununla ilgili diğer işlemlerin özelliğini değerlendirerek bunları yazılı bildirime karine olarak almasına ve belli bir tarihi yazılı bildirimin yapıldığı en son tarih olarak kabul etmesine engel değildir.
     Bakılan davada, Mahkemece; dava konusu işlemin 26.7.2002 tarihinde davacıya tebliğ edilmek istenildiği; ilgilinin sözü edilen tebligatı almaktan kaçınması üzerine bu durumun 26.7.2002 tarihli tutanakla kayıt altına alındığı, bu suretle yazılı bildirimden beklenen amacın gerçekleştiği gerekçesine yer verilerek, dava süresi, tutanak tarihini izleyen günden itibaren başlatılmış ise de, sözü edilen tutanakta dava konusu işlemin, yazılı bildirimden beklenen amacı gerçekleştirecek şekilde tüm unsurlarıyla ilgilisine aktarıldığı ve bu suretle duyurulduğu yolunda bilgi bulunmadığı; idarece, Dairemizin 23.3.2004 tarihli ara kararına cevap olarak gönderilen belgelerden davacının sözü edilen evrakı tebellüğden kaçınması üzerine ilgili evrakın Tebligat Kanunu'nun 21. ve Tebligat Tüzüğü'nün 30. maddeleri uyarınca davacıya tebliğ edildiğine dair bilgi ve belge de sunulmadığı anlaşıldığından, söz konusu tutanağa dayanılarak dava açma süresinin başlatılmasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
     Belirtilen durum karşısında, dava dilekçesinde gösterilen bildirim tarihine (2.8.2002) göre süresinde açılan davada, İdare Mahkemesince uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekirken, süre aşımı yönünden davanın reddinde hukuki isabet görülmemiştir.
Editör: TE Bilisim